RÜZGÂR GİBİ GEÇTİ “Aşk ve iç savaş ekseninde kendini aldatmak”
Fransız aslından bir kıyı aristokratı olan annesinin ince çizgileri ile İrlandalı babasının kaba hatlarının bir karışımı olan Scarlett O’Hara, beyaz tene büyük değer verip onu kızgın güneşten, şapkalar, peçeler ve eldivenlerle korumaya çalışan Güneyli kadınlarla birlikte Georgia’da yaşamaktadır.
Scarlett’in babası Gerald, hükümete karşı gizli faaliyetlerde bulunmak suçlamasıyla yaşamakta olduğu ülkesi İrlanda’yı, işlemiş olduğu bir cinayet nedeniyle bir şafak vakti gizlice terk ederek Amerika’ya yerleşmiştir. Kumar masasında büyük bir arazi kazanmış ve evini inşa ettiği bu verimli topraklarda pamuk ticareti yapmaya başlamıştır. Sahip olduğu çok sayıda kölesi ile geniş bir araziye ve servete kavuşan ve toprağa bağlılıkla sahip olmaya çok önem veren Gerald’a İrlanda’dan ayrılırken babası şöyle demiştir: "Kim olduğunu unutma ve hiç kimsenin malını elinden alma."
Scarlett’ in annesi Ellen ise henüz 15 yaşında iken kuzeni Phillip’ e âşık olmuştur. Ailesinin, bu aşktan vazgeçmesi için evden uzaklaştırdığı Phillip’in barda çıkan bir kavgada ölmesi üzerine yaşadığı yerden uzaklaşmaya karar verir ve Scarlett’ın babası ile evlenir. Bu sırada Ellen 15, Gerald ise 43 yaşındadır. Ertesi yıl doğan ilk çocuklarına Scarlett adını verirler. Erkek evlat istediği için hayal kırıklığına uğrayan Gerald’ın kendi adını taşıyan (Gerald O'Hara Junior) üç oğlu da ölür. Ardından iki kız çocuğuna daha sahip olsalar da, babası için bu erkek çocukların da yerini tutan ve sırdaşı olan çocuk Scarlett’ tır. İsmi Gerald’ın annesinden gelmektedir.
Scarlett’ ın hayatındaki bir diğer önemli figür, dadısıdır. Ellen' ın annesinin yatak odasında büyümüş olan dadı, terbiye ve görgüye aykırı davrandıklarında ne çocuklarına ne de hizmetçilerine ceza vermekten kaçınmayan yapıdadır. Scarlett'ı çok seven ve onunla övünen dadının aynı zamanda, genç kız üzerindeki baskısı da şiddetlidir. Genç kız, annesinin şefkatli öğütleri ve dadısının sert disipliniyle büyütülmüştür.
İyi pamuk yetiştirmek ve ata binmek, iyi nişan almak, güzel dans etmek, hanımlara nezaketle eşlik etmek ve bir erkek gibi içki içebilmenin beklenen değerler olduğu güneyin zengin ataerkil aile yapısında eğitimin sağladığı inceliklerden yoksun olmak utanılacak bir şey değildir.
Kız çocukları için de durum pek farklı değildir. Kızlar Akademisi'nden ayrılan Scarlett için öncelikli olan henüz 16 yaşında olmasına rağmen çevresinde pervane olan delikanlıların devamlılığını sağlamak ve iyi bir koca adayı bulmaktır. Yakınlarında bulunan tipik güneyli delikanlılardansa Scarlett ’in gönlünde yatan aslan kitaplara, müziğe ve Avrupa kültürüne düşkünlüğü ile bilinen Wilkes’ ler'in oğlu Ashley’ dir.
Ne var ki, akrabalar arası evlilik yapması uygun bulunan Ashley kuzeni Melanie ile evlendirilir; buna duyduğu öfke ile Scarlett dürtüsel şekilde Melanie’ nin kuzeni Charles ile evlenir ve 1 yılın sonunda bir oğlu olur. Ne var ki, bu süreçte başlayan iç savaşa katılan Charles çok kısa süren birlikteliğin ilk aylarında yaşamını yitirir.
Savaşın ilerlemesi ile birlikte zorluklar başlar. Küçük çiftlik sahiplerinin, ormanlarda yaşayan avcıların, bataklık avcılarının ve aşağı tabakadan gelen fakir beyazların oğullarının arasında asker toplamak zorunda kalan güney eyaletleri için savaş iyi ilerlemez. Kuzeyin savaştaki üstünlüğünün giderek hissedilmesi ile birlikte kayıplar artar; evler yağmalanmaya başlar.
Scarlett hem cepheden gelen askerlerin tedavisine yardım etmekte, hem de Melanie ile aynı evde oğlunu büyütmektedir. Kendisi de çocuk olan bu genç annelerin çocuk yetiştirme becerileri, kişilik yapıları ve yaşamdaki olgunlaşmamışlıkları dolayısıyla birbirinden farklıdır. Melanie, Scarlett’in oğlu ve yeğeni olan Wade’ e karşı çok sevecen ve sahiplenici bir anne figürü iken Scarlett çoğu zaman zor bir annedir. Oğlunu kabullenme sürecindeki zorluk ona karşı olan sert davranışlarına çoğunlukla yansır.
Bu süreçte Scarlett’ ı varlığıyla koruma kollama çabasında olan Rhett Butler ise genç kadın için kabul edilebilir bir erkek figürü değildir. Onun zihninde, düşüncelerinde halen Ashley yatmaktadır, hatta izinli geldiği kısa bir süre içinde onu öpmekten geri kalmaz. Ashley’e yıllar önce yapmış olduğu aşk ilanına istemeden tanık olmuş olan ve bu platonik aşkla Scarlett’ı çoğu kez yüzleştirmekten kaçınmayan Rett Butler, hep seslenebileceği kadar yakınındadır. Scarlett ile birbirlerine çok benzediklerini ve birlikte olmaları gerektiğini söyler. Babasının nefesindeki ağır viski kokusuyla karışık tütün ve at kokusunu Rhett’ in de taşıdığını fark etmesine engel olan şey ötekine -Ashley’e- olan hisleridir.
Rhett ve Ashley savaşın anlamsızlığı konusunda hemfikirdir. Rett’ in ağzından çıkan Margarett Mitchell’ a ait şu sözlere kulak vermekte fayda var:
- “Güney'in, hayat tarzı, Orta Çağ'ın derebeylik sistemi kadar modası geçmiş ve tarihe mal olmuş bir şeydir. Merak edilecek yan, onun bu kadar uzun zaman dayanabilmiş olmasıdır”.
- "Sizin aileniz, benim ailem, bu gece burada bulunan herkes servetlerini, vahşi bir ülkede bir uygarlık yaratarak elde ettiler. Buna imparatorluk kurmak denir. İmparatorluklar kurulurken büyük paralar kazanmak olanağı vardır. Ama imparatorluklar yıkılırken daha çok kazanılabilir".
1861 yılı yazında başlayan savaşı ve aşk hikâyesini anlatan “Rüzgâr Gibi Geçti” isimli roman, Sivil Savaş olarak da adlandırılan Kuzey ve Güney Amerika eyaletleri arasındaki iç savaşın boyutlarını anlayabilmek için de iyi bir tarihi kaynak niteliğindedir.
İkinci evliliğini de maddi bir darboğazın içinde iken kız kardeşinin elinden aldığı nişanlısı Frank ile yapan Scarlett, yine duygusal bir bağdan yoksun olan ve yaşama zengin olmaya, aç kalmamaya çalışarak tutunan bir ilişki sürdürür. Bu evlilikten de bir kız çocuğu olur. Frank, ırkçı bir cemiyet olan Klux Klan’ın bir kavgasında yaşamını yitirir.
Savaş boyunca yaşananları Scarlett ve Rhett Butler ilişkisinin boyutları ekseninde okur ve izleriz. 3. kez evlendiği kişi olan Rhett ile ilişkisini hiçbir zaman tam olarak kabullenemeyen ve hep ötekinin arayışı içinde olan Scarlett hikâyenin sonunda terk edilmekten kurtulamaz. Kitabın ve Scarlett’ ın son sözü ise şöyledir:” Yarın başka bir gündür”. Anlarız ki, mücadele etmeyi öğrenen ve kendi uğraşı ile yeni bir yaşam kurma becerisini kazanmış olan Scarlett, bu kez Rhett için mücadele edecektir.
Kitabı iki boyutta okumak mümkün: Biri karşılıksız aşk, bir diğeri ise dünyanın ilk endüstriyel savaşı olarak da tanımlanan Kuzey- Güney Savaşının ayrıntıları. Ve her iki boyutun buluştuğu yer olan narsisizm düzlemi….
Kölelik kavramını sonlandırmayı da hedefleyen iç savaş, sonrasında ABD’ nin küresel dünyaya yayılmasına da başlangıç olma niteliği taşımaktadır. Tarım arazilerinde pamuk, tütün ve şeker kamışı işletilmesinde siyahîlerden yararlanan Güney eyaletleri, Abraham Lincoln’ ün başkanlığındaki, parlamentoda köleliğin kaldırılması teklifinin kabul edilmesi üzerine eyaletler birliğinden çıkarak bağımsız olma amacıyla iç savaşın ilk adımlarını atmışlardır. Abraham Lincoln de bu yasanın kabul edilmesi ardından bir suikast sonucunda yaşamını yitirmiştir. Aslında yenidünya düzeninin ilk ekonomik temeli olarak da tanımlanan bu iç savaş, İngilizlerle ticarette giderek güçlenen güney eyaletlerinin dizginlenmesi, oradaki işlenebilir ham maddelerin kuzey eyaletlerindeki fabrikalarda işlenmesi, siyahîlerin ucuz iş gücü olarak Kuzeye kaydırılması ve maddi zenginliği paylaşma isteğinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla köleliği sonlandırılmasını amaçlama hedefinin altında yatan şey aslında pastadaki büyük payın paylaşılması olmuştur. Dolayısıyla ayrılık gecikmemiş Kuzey Devletleri “Birlik”, güneyliler ise “Konfederasyon” adı altında birleşmiştir.
Amerika yerlilerinin elinden zorla alınarak kurulan bu yeni ülkede toprakların elde ediliş öyküsü de çoğu kez akıl alır gibi değildir. Nitekim Gerald da arazisini daha önceden Kuzey Amerika yerlilerine ait olan toprakları ele geçiren bir başka beyazdan kumar masasında kazanmıştır; babasının “hiç kimsenin malını elinden alma” öğüdüne rağmen. Hızlıca sahiplenilen topraklar, hızlıca işlenir ve büyük paralar kazanılır. Amerika’ya Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen bu büyük göç dalgası ve oluşturulan yaşantılar Kuzey- Güney savaşı sonrasında tüm dünyaya yayılacak, fakir ve güçsüz Asya, Afrika ve daha az oranda da küçük Avrupa ülkelerinin parçalanması yoluyla sömürülen topraklar haline gelecektir. Kaynak çok, sömürmek ise haktır. Aslında iç savaş, tüm dünyanın kaynaklarına ulaşmanın bir provası niteliğindedir. Sebep o zaman köleliğin kaldırılması iken, sonra nükleer silahları etkisizleştirmek ya da o bölgeye barış (!) getirmek olacaktır
Pek çok farklı etnik ve dinsel kimlikten topluluğun bir arada yaşadığı göçmenler ülkesi Amerika’da bir Amerikalılık üst kimliği ve buna eklemlenen Amerikan rüyası romantizmi her zaman var olmuştur. Güney eyaletlerinde ise bu kimlik yapılanması yaşamın yerleşmiş bir parçası olmuş ve o kimliğin dışındaki tüm yaşam biçimlerini yok eden bu büyüklenmeci yapılanma ten rengi üstünlüğünü temel almıştır. İlk olarak Amerika kıtası yerlilerinin (Kızılderililerin) oldukça büyük bir kısmının yok edildiği toplu katliamlar başlamış, ardından Afrika’dan getirilen siyahîlerin fiziksel gücü sömürülerek tarihin en utanç verici yaşanmışlıklarına imza atılmıştır. Nitekim siyah ırka karşı aşağılamanın günlük yaşamın normal bir parçası olduğu Güney Amerika eyaletlerinde büyüyen Scarlett için de önemli bir anne figürü olan siyah dadısı aynı zamanda ciddi bir otoritedir ancak bu otoritenin yeri geldiğinde azarlanabilmesi de olağandır.
Ötekinin değersizleştirilmesi yoluyla kendini yüceltme, aşırı değerlenmiş hissetme hali yani bilinç düzleminde- reel yaşantıda deneyimlediğimiz ya da gözlemlediğimiz “narsisizm” Güney Amerikalı konfederasyon ailelerinin yaşamda kaybettikleri değerlere karşı kendilerini aldatmalarının bir yolu olabilir mi? Göç ederek gelirken arkada neler bırakmışlardır ya da nelerden kaçmaktadırlar? Bu topraklara geliş öyküsü çoğunlukla arkada bırakılan kayıp nesnelerle yüklüdür. Farklı motivasyonlar ya da sebeplerle yenidünyaya gelenler arasında öncelikle denizciler, ardından şimdiki Amerikan toplumunun ataları, Avrupa kültüründeki yerleşik düzeni bırakarak edindikleri, kendilerine ait olduğunu ilan ettikleri bu oldukça verimli ve boş araziler üzerinde yaşam kurarken ötekini yok etmekten de çekinmemişlerdir. Güney Amerika eyaletleri bu yapılanmanın daha tipik bir örneği oluştururken, Kuzey Amerika ise kapitalizmi ve tüm toprakların zenginliğine ortak olarak emperyalleşmenin -kendince- gereğini önceden fark eden kısım olmuştur.
Heinz Kohut “sağlıklı narsisizm” in, kendini ciddiye alma, eleştirilme ve diğer farklı bakış açılarının yol açtığı endişeyle engellenmemiş, gurur kırılmasından korkmayan bir kendilik genişlemesini gerektirdiğini tanımlamıştır. Yani sağlıklı bir kendilik deneyimi olan kişi kendiliğin idealleştirmelerini yaratıcılığın kaynağı olarak kullanılabilen kişidir. Kötü narsisizm ise büyüklenmiş kendiliğin onaylanması ve sürdürülmesi için sadistik eğilimlerin aşırı biçimde kullanılmasıdır. Kernberg’ e göre de kötü narsisistik büyüklenmeciliği olan kişiler şiddetli agresyona batmış kendi ülküleştirilmiş nesne tasarımları ile de özdeşim yapmakta oldukları için, kendiliklerinin devamını sağlamak için sadistik eylemler göstermeye ve agresif zaferler kazanmaya devam edeceklerdir. Amerikan yerlilerinin katliamı ile başlayan yenidünya düzeninin halen Ortadoğu ve Afrika’nın zengin kaynaklarından elini çekemeyişini biraz olsun açıklıyor sanki değil mi?
Scarlett’ ın babası Gerald göç edilen İrlanda toprakları ve arkada bırakılan ebeveynlerin yasını yeni yerleştiği bu araziye tutunarak aşmaya çalışırken, annesi Ellen sevdiği adama (Phillip) kavuşamamış ve onun ölüm haberini aldıktan sonra evliliği bir kaçış olarak kullanmıştır. Ergen olur olmaz yapılan evliliklerle kaybedilen ama yası tutulamayan çocukluk, ölen erkek çocuklar ve onların ikamesi, yas çocuğu Scarlett. Daha doğum öncesinden başlayan ve yası tutulamayan bu kaybedilmiş nesnelerin gölgesi genç kızın narsisizminin temellerinin bir değil, birçok yaşantıya dayandığını göstermektedir. Annesi Ellen’ ın ölmekte olduğu anda halen Phillip’ in ismini sayıklıyor olması yas sürecinin ve sahip olunamayan ötekinin yasını tutmanın bu ailenin dinamiklerinde ne kadar önemli olduğunun bir kanıtıdır. Nitekim Scarlett için de Ashley’ nin evi “Küçük tepeyi bir Yunan tapınağı gibi taçlandıran sütunlu güzel beyaz ev” dir. Asla sahip olunamayan ötekinin varlığında yapması gereken evliliği yapan ama bu sırada gerçekten sevebileceği insanı görmezden gelmesine yol açan ciddi bir yasın gereklerini yaşamaktadır Scarlett. Belki de annesinin kavuşamadığı gerçek aşkına kavuşmayı temsil etmektedir Ashley. Konuşulamayan travmalara ait yaslar kuşaklar arasında aktarılabilmektedir. Bu dinamikleri içinde Scarlett gerçek aşkı ıskalamakta ve kaybettiği ötekine çaresizce ulaşmaya çabalamaktadır. Ashley, Scarlett için romantik bir tutku halinde yaşantılanmaya, evli olduğu adamı görmezden gelmesine, duygusal olarak aldatmasına sebep olmaktadır. Bu aldatmanın bir yas sürecinin devamı ve sağlıksız bir narsistik yapılanmanın sonucu olduğunu anladığımızda Scarlett’a kızabilir miyiz?
Öte yandan Scarlett’ın yaşamına iyileştirircesine dokunan Rhett Butler…. Scarlett’ ın Rhett’ le ilgili anlamlandıramadığı bu iyi hissetme hali nasıl açıklanabilir? Eric Fromm’ un deyimiyle: “Yönelim ve adanma için bir çerçeve ihtiyacı; öte yandan da kestirilemeyen, dehşet uyandıran, esrarengiz bir şeyle karşılaşma, sınırları aşarak kalıplaşmış ve alışıldık kurallardan/düzenden kurtulma özlemi. Romantik tutku, işte bu iki akımın kesiştiği yerde ortaya çıkar”. İşte bu cümle, Scarlett’ ın yaşadığı ikilemin ve büyüme sürecinin olağanüstü bir özeti. Bir yanda elde edilemeyen Ashley, bir yanda sınırları aşan romantik Rhett.
Felsefi yaklaşımların bazılarına göre (Richard Roty) olanaksız ideallerin gerekçesi aslında “güvenlik” özlemidir. Ashley bilindik, tanındık, alışıldık olandır. Alışılmış olandan farklı, kestirilemeyen, esrarengiz olan ise Rhett Butler: Scarlett için kendini adayan adam.
Freud fanteziyi gerçekliğin zıddı ve gölgeleyicisi olarak görmektedir. Stephen Mitchell da romantik tutkuda aşığın güzellik, güç ve mükemmeliyeti temsil eden sevgiliye, yanılsamalı (fantazide kurulmuş) bir değer atfettiğini tanımlar. Gerçeklik devreye girip, diğeri artık “gerçekte” olduğu gibi görülmeye başladığında, romantik aşkın getirdiği yanılsamaları besleyen idealleştirme de artık mümkün olmaz.
Scarlett’ın Ashley ile ilgili fantezisi de güvenli sularda olma ihtiyacı ve bu yanılsamalı değeri dolayısıyla gerçekliğe baskın gelmektedir. Farkında olmadığı şey ise savaş boyunca aslında tek başına bir yaşamı idame ettirebilmeyi başarabilmiş olduğudur. Artık güvenli sulara ihtiyacı yoktur. Ulaşılmaz olan Ashley artık gerçeklik düzlemindeki yerini aldığında ise romantik tutkusu olan Rhett‘ i kaybeder bu kez onu yeniden elde etmelidir.
Karşılıksız aşk acı verir ama tehlikesizdir. Çoğu tehlikeyi güçlü yapısı ile göğüsleyen Scarlett için artık karşılıksız aşk güvenli bulduğu liman değildir. Tekinsiz ve kestirilemez olan Rhett’ in hareket halinde ve değişken olan deneyimleri, Ashley e duyulan aşkın istikrarsız güvenliğinden daha tercih edilir hale gelmiştir.
Pişmanlık duygusu ve yas tutma yetisinin gelişmesi narsisistik kişilikler için iyi yönde ilerlemenin işaretleridir. Ülküleştirilmiş nesnesi Ashley ve beraberinde taşıdığı büyüklenmeci kendiliğinden (kabarmış narsisizminden) vazgeçebilen Scarlett, andan keyif alıp sevmeye ve sevilmeye izin vermesini önleyen mazohistik ve sadistik yapılanmasından da vazgeçecek ve geçmişin yasını tutabilecektir. Charles ve Frank ile yaptığı sevgi ya da aşk içermeyen ve amacına ulaşmak (ilki Ashley’i kıskandırmak, ikincisi maddi zorluklarını aşmak) için yapılan sadistik / mazohistik evlilikleri sonrası yas tutma gereği bile olmamıştır. Üstelik Rhett her iki evliliğin ölümle sonlanması ardından koruyucu bir şövalye olarak Scarlett’ a ulaşmıştır. Ülküleştirilmiş kahraman tasarımına ihtiyacı olmadığını, gerçekten aşkı yaşayabileceği kişinin yanında olduğunu büyüyüp gelişme süreci boyunca fark edememiş, ancak yeni bir kayıp -Rett’in kaybı- ile bunun farkına varabilmiştir. Yaşamdan ve yanındakinden keyif alamamak, hep ötekinin yasını tutmak, aslında kendini aldatmanın en acı yoludur.
Scarlett’ ın anne-çocuk etkileşimi yönünden de iki parçaya ayrıldığını görürüz. Bir yanda annesi Ellen, diğer yanda dadısı. İki bağlanma nesnesi, iki ayrı figür dolayısıyla bölme mekanizması ilerideki sevgi nesnelerine de yansımış, iki farklı aşk nesnesi seçmiş olması mümkündür. Nitekim kendi çocuklarına da yeterince iyi annelik yapamamakta, onlar için daha yumuşak ve kabullenici bir diğer bakım veren desteği gerekmektedir. İyi nesne tasarımını Ashley, kötü nesne tasarımını Rhett üzerinde algılayan Scarlett’ın bu iki tasarımı Rhett üzerinde bütünleştirmesi ancak öykünün sonunda mümkün olmuştur. Bu noktadan sonra Scarlett in daha üst düzey bir gelişim yapısına ulaşıp ulaşamayacağı, Rhett’ in onu ne kadar kapsayıp, affedebileceği ile de ilişkili olacaktır. Bu yanı ile bakıldığında, Rhett aynı zamanda bütünleşmiş bir anne figürüdür de Scarlett için. Kendi anneliğinde çok sert ve dışlayıcı bir tarzda büyüttüğü çocukları için de Melanie, dadı ya da Rhett gibi tamamlayıcı bakım verenler gerekmiştir. Dolayısı ile iyi kötü nesne bütünleşmesini erişkin yaşantısına yeterince taşıyamayan Scarlett için narsistik yapılanmasının yanında borderline hatların da güçlü olduğunu söylemek mümkündür.
Scarlett’ın kendilik sürecini tamiri ile ilgili bir analiz yapmak ve onun sürecindeki olasılıkları yorumlamak Amerikan emperyalizminin geleceğini tahmin etmekten daha iyimser gibidir. Scarlett’ın kendini aldatması narsisistik düzlemden çıkıp nesne bütünleşmesine ulaşması ve ülküleştirmeleri ve yas sürecini yaşaması ile mümkün olacaktır. Ancak dünya kaynaklarına ulaşmayı en doğal hakkı gören ABD‘ nin kendisiyle yüzleşmesi ve yapıcı bir narsisistik düzleme geçmesi, ülküleştirilmiş sadistik özdeşim nesnelerine de şöyle bir bakınca biraz zor görünmektedir.