Aslı gibidir-Copie conforme
Aslı Gibidir -- Copie Conforme --Certified Copy
İran’lı yönetmen Abbas Kyaroustami’nin farsça olmayan ilk filmi olan Aslı Gibidir, oyuncusu Juliette Binoche’a da Cannes Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülü kazandırmıştır.
Yazar James Miller’ın İtalya’da kitabı Copie Conforme hakkında verdiği konferans ile açılır sahne. Kendisini hayranlıkla izleyen kadın (filmde hiç ismiyle seslenilmez ama filmin tanıtım jeneriğinde isminin Elle olduğunu öğreniriz) oğlu ile ilgilenmek zorunda kalmıştır ve sonuna kadar konuşmayı dinleyememiş ancak yazarın kendisine ulaşmasını da garantiye almıştır. Elle için oğlu (Julien) ile olan ilişkisi oldukça ambivalan (ikircikli) niteliktedir ve Julien onun James’e aşık olmaya karar verdiğinden emindir. Bu sahnenin ardından telefon konuşmaları dışında Julien’i film boyunca göremeyiz ancak orada olmayanın mevcudiyeti Kiyaroustami’ye göre önemlidir. Filmin başında sadece bir kaç sahnede gördüğümüz Julien, annesi için oldukça zor bir çocuktur ve annesi onunla tek başına mücadele etmektedir; gergin bir anne çocuk ilişkileri vardır. Kiyaroustami * sonraki sahnelerde hiç görünmeyen kişinin yarattığı boşluk hissinin, bu kişiye daha fazla önem atfetme yolu olduğunu belirtmektedir. Julien hiç görülmese de çoğu zaman annesi için korkunç bir çocuktur; anı yaşamakta ve eğlenmektedir . James’e göre ise bir çocuk olarak filozofça tespitler yapmaktadır. Ancak Elle, tek başına ebeveynlik yapmak zorunda kalan bir anne olarak hem iyi hem kötü polis olmak zorunda kaldığı için oldukça zorlanmakta ve bu konuda yalnız hissetmektedir.
Annenin önden yürümesi, durup çocuğunu kontrol etmesi ve iyi olduğundan emin olunca yeniden yoluna devam etmesi ilerleyen sahnelerden birinde James tarafından kitabın yazımına ilham veren sahne olarak tanımlanacaktır ve bir annenin çocuğunu büyütüşünü sembolize etmesi açısından da çok önemlidir.
Elle’in hem orijinaller hem de kopyaların satışını yaptığı antikacı dükkanında başlayan ve otel odasında finale varan diyalogları bir evlilik sürecinin mizanseni gibidir aslında. 1 saat 45 dakika süren film boyunca ikili arasında geçen diyalog aslında evliliklerin başlangıç ve gelişme sürecini temsil etmekte gibidir. Tanışma, heyecan, flört, aşk, karşılanmayan beklentiler, kırgınlıklar, karşılıklı suçlamalar ve yeniden bir araya gelmeler hem ikilinin diyaloğunda hem de birlikte yapılan hayat yolculuğu esnasında sırası ile karşımıza çıkmaktadır.
Araba içindeki sahnelerde Elle, James’in kitabını “Önce kitabın kapağını gördüm, çok tatlıydı, orijinalinden daha iyi bir kopya dedim” şeklinde tanımlar. İlk görüşte aşk da tam olarak budur. “Orijinal” i olan ebeveyn figürüne benzer, ancak ondan daha iyi “kopya” lardır aşk nesnesine dair seçimlerimiz. Ve o kitabın kapağı ilk bakışta idealdir; hep öyle kalsın isteriz. Oysa ki farklı dillerde konuşan iki kişinin bir üçüncü bir dilde buluşmasıdır evlilik. Anadili İngilizce ve Fransızca olan iki kişinin İtalya’da yaşamaya çalışması gibi, apayrı dillerden yepyeni bir dil oluşturması. Hatta eşlerden birinin anadilinde birleşmesidir, bazen.
Elle, mükemmeliyetçi ve ideali arayan yapıda bir kadındır. Kız Kardeşi Marie için ise orijinal ve kopya arasında fark yoktur. Elle’e göre kız kardeşin kekeme kocası basit biridir ve bu adamın kendisine olan aşkına hayrandır Marie. “M-M-M- Marie” şiirsel bir kelimedir onun için. James için ‘basit olmak’, basit bir iş değildir. Kekeme kocanın değerini belirleyen ve artıran şeyin karısının ona bakışı olduğunu belirtir James. “Kopyayı boşver, orijinali sende” yazar Marie için imzaladığı kitaba. Marie ve kocası basit beklentilerden oluşturdukları yaşamlarında, birbirlerine olan güzel bakışları ile mutluluğu bulmuşlardır. Olağan hayatlarla ve birlikte hayattan zevk alınan bir insanla olmak aslında hayatta en önemli şeydir James’e göre. Birlikte seyrettikleri yolun manzarasının keyfini birlikte çıkarabilmek o yüzden önemlidir.
Yönetmen, ikili arasında düzenlenemeyecek olan bir diyaloğu öylesine bırakmanın filmi tamamen yeni bir yöne sürükleyeceğini ve hikayeyi ilerleterek doruğa ulaştırdığını söyler *. İkilinin diyaloğu bir yandan akarken, bir yandan seyirci aydınlanmakta ve filmde gösterilenlerin dışındakileri düşünmeye kendini zorlamaktadır. Ekranın dışında olan biteni bilmek isteyen seyirci, boşlukları kendisi doldurmaktadır *. Kiyaroustami’ nin filmi Elle ve James’in diyalogları boyunca sürer.
Birlikte kahve içtikleri sahnede garson kadın ideal olanı beklediği için kendisini kötü hissetmesinin aptallık olacağını söyler;çünkü James tatil gününde evde yatmak yerine eşine keyifle hikayeler anlatarak onu sürekli baştan çıkarmaya çalışan hayranlık verici bir adamdır. Anlaşılır ki: iki kadının beklentileri taban tabana zıttır. Elle ideali ararken, garson kadına göre bir kocası olması kişiyi evli bir insan konumuna getirmektedir ve onun için önemli olan da budur. Peki, Elle neyi ummalıdır? İdeali beklemekten yani ‘orjinal’’inden mi vazgeçmelidir, yoksa kendisini hala baştan çıkarmaya çalışan bir kocası olması ile yetinmeli ve ‘kopya’’nın keyfini mi çıkarmalıdır?
Kızdığı ‘Yolu kendi evi sanan’lar gibi, James de sürekli dışarıda olmaya çabalamakta ve Elle de yalnız kaldığı için acı çekmektedir. Çiftin evliliğe dair tartışmaları bu noktada hız kazanır. Antikacı dükkanındaki kopya heykelleri “hayranlık duysa da uzak durduğu nesneler” olarak tanımlayan James, aslında evliliğe karşı olan tavrından da söz etmektedir. “Dışarıda hava daha güzel” repliğini hem konferansta hem de antikacı dükkanında dile getirmektedir. Şehirden uzaklaşmak istemekte; oldukça değerli ama diğer yandan tehlikeli de olabilen bu kurumun da dışında kalmaktadır bu şekilde. Daha filmin başında onunla birlikte dışarı çıkan Elle adamın dışarıda olma isteğini onaylayıp, karşılamış ve onunla bir diyaloğa girme şansına da sahip olmuştur. Böylece yaşanılanları sorgulama fırsatı da eline geçmiştir.
15 yıl önce evlendikleri yerde fotoğraf çektiren mutlu çifte eşlik ederken, bir yandan dışarıda ağlayarak sıra bekleyen bir gelin de vardır. Evliliğin iki yüzü gibi, bir yanda beklentiler ve umut varken, öte yanda James’ in de söylediği gibi yanılsamalar vardır ve bu aşk illüzyonu bir yerde son bulmaktadır. Tatlı bir yanılsama olan evliliği ayakta tutan şeyin özen ve farkındalık olduğunu söyler James. Her Şey değişir ve bazen evlilik İran’lı şair Mehdi Akhavan Sales’in de söylediği gibi yapraksız bir bahçeye döner. Peki, bu yapraksız bahçenin de güzel olmadığını kim söyleyebilir? James’in de söylediği gibi: Her şey dönüşerek değişir ama bu sevginin kaybolduğu anlamına gelmez; o başka şekilde var olmaya devam eder. Hatta bazen devam eden şey, orijinalinden daha güzel bir kopya olabilir.
Yazara göre, orjinallik, güzellik, yaşı ve işlevselliği bir sanat eserinin değerini belirlemektedir. Bir Herkül freski olan “Orijinal Kopya” resminin yüzyıllarca orijinal olduğu sanılmış ancak bir 50 yıl kadar önce çok iyi bir kopya olduğu anlaşılmıştır. Bu durum insanların bu resme olan ilgisini azaltmamış , aksine eser halen çok sayıda izleyici tarafından ziyaret edilmektedir. Aynı şekilde orijinali bir kaç metre içerideki müzede sergileniyor olmasına rağmen, kopyası olan Toskana Meydanındaki Davut Heykeli de aslından daha çok ziyaretçi çekmektedir.
Filmin verdiği ana mesaj şudur aslında; Eser değil, bakış önemlidir.
Tadılması istenilen şarap aslında evlilik kurumunun kendisidir. Tadıp, mükemmel olduğunu düşünmemiz gerekir ama ya öyle değilse? Tartışmalar sürece eşlik etmeye başladığında James İngilizce, Elle Fransızca konuşur; birbirini anlamaya ve anlatmaya çalışmayan çoğu tartışan çiftin yaptığı gibi, kendi dilleri ile sürdürürler gerginliği. Tartışma sonrası ise bir parça ekmeği yeniden bölüşmeye karar verirler. Ortak bir dilde buluşabilmek, ikisi de sakinleştiğinde ve birbirlerine kırgınlıklarını gösterebildiğinde mümkün olur. Kadının ana dili ile iletişimde buluşulması da manidardır.
Aynadan yansıma metaforu da film boyunca pek çok yerde karşımıza çıkar. Tek sahneye odaklanmış iken kadrajdaki oyuncunun yüz ifadesini ve beden dilini görmemizi sağlayan yönetmen, aynı zamanda karşı planda olanlara da tanık olmamızı sağlar ki; bu konunun metafordan çok görsel yanı zengin bir sinema tekniği oluşundan söz etmek de mümkündür. Evlilik ya da tüm insan ilişkileri de böyle değil mi? Bizim bakış penceremizde olanlar kadar, bir de karşı tarafın penceresinden o diyaloğa yansıyanlar vardır ve bir ikili ilişkinin sürüp sürmeyeceğini her iki tarafın penceresinden yansıyanlar belirler. Nitekim, Toskana meydanında konuşan ileri yaştaki çiftin tartıştığını zanneder ilk bakışta James; sonra anlaşılır ki aslında yaşlı bey telefonda bir başkası ile tartışmaktadır ve eşi ile güzel bir ilişkisi vardır. Aslında Elle’e karşı kendi kabalığının yansımasıdır ilk anda James’in tartışma zannettiği diyalog. Elle’in Davut Heykeli’nde beğendiği şey, kadının başını erkeğin omzuna yaslamasıdır ; yaşlı çift bunu görmesine yardımcı olmaya çalışır James’in; çünkü o zaman Elle de kendisini yalnız hissetmeyecektir. Yanında yürümesi ve ona sarılması -bu küçük jest- ile tüm sorunlar ortadan kalkacaktır.
“Hatalarımız konusunda daha hoşgörülü olabilseydik, daha az yalnız kalırdık” der Elle ve kalmasını ister “J-J-J-James” den. Filmin en sevimli sahnesi belki de bu ve ardından gelen sahnedir. Çünkü artık çiftimiz dikey düzlemden yatay düzleme geçmişlerdir. Tartışan iki dikey yapıdan, sarılmaya, sevişmeye hazırlanan iki yatay yapıya….
James’i, ilk kez otelin aynasında kendi yansımasına bakarken görürüz. Ne istediğini kendine sormanın bir yoludur aynı zamanda ayna. Kilisenin çanları sekiz kez çalar ve James içeri geçer. Artık saat dokuz trenine yetişmeye çalışmayacağını varsayabiliriz. Yatay düzlemde, ortak dil oluşmuş, karşısındakine değer veren bakış ile kalması istenmiştir.
Orijinalden kopyaya dönüşen ilişkiler… Kopyalar orijinalinden daha iyi olabilir; yıllanmış ilişkiler ilk zamankinden farklı bir şeye dönüşüp, yine de değerli kalabilir. Yeter ki ona değer vererek bakmayı sürdürebilirim.
Yine Kiyaroustami’ye göre iyi bir film, tamamlanmamış filmdir *. Böylece seyirci ekranın dışında olan biteni bilme arzusu ile boşlukları kendi zihninde dolduracaktır. Ben, James’in kaldığını düşündüm, ya siz?
* Abbas Kiyarüstemi ile Sinema Dersleri. Paul Cronin. Sticking Place Books, 2015, 2. Baskı