“The Fountain (Kaynak)” “Ölümle uzlaşmak mümkün mü”
“The Fountain (Kaynak)”
“Ölümle uzlaşmak mümkün mü”
“Bu nedenle, Rab Tanrı, Âdem ve Havva'yı Cennet bahçesinden kovdu ve hayat ağacını korumak için alevli bir kılıç yerleştirdi” (Genesis 3:24)
Açılışı İncil’in “Yaratılış” bölümünün 3:24. ayeti ile başlayan filmde pek çok dini inanışın içerisinde yer alan yaratılış ve ölüm teması yer almaktadır.
Hiç şüphesiz ki çağımızın dahi sinemacılarından biri Darren Aronofsky! Yönetmen bu yapımında Hristiyanlık, Yahudilik, Budizm gibi pek çok dini inanışı Maya mitolojisi ve Maya kültürüne ait uzay bilim inanışları ve felsefe ile harmanlayarak bir aşk öyküsü ekseninde ölüm ve ölümsüzlüğü sorgulamaktadır. Yapımı ve tamamlanması 6 yıl süren bu filmin diğerlerinin aksine gişede zarar etmesine rağmen, yönetmenin en değerli eserlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.
Film üç eksende sürmektedir. Eşi İzzy’nin beynindeki tümörü tedavi etmek isteyen Dr Tom Creo’nun bilim yoluyla verdiği mücadele, İspanya kraliçesi İsabel’in fatih olmakla görevlendirdiği fetihçi Thomas ve Nebula bulutsusu içinde kendi iç yolculuğunu yaşayan Tom’un süreci.
Zaman içerisinde ileriye ve geriye doğru yapılan yolculuklar, hastalık sürecindeki İzzi’nin yazdığı “The Fountain: Kaynak” isimli öykü ekseninde izlenir. Her üç eksen de Tom’ un sonsuz yaşama ulaşma çabasını betimlemektedir.
16.yüzyılda geçen ilk eksende fatih Thomas engizisyonun baskısı altındaki İspanya’yı kurtarmak için görevlendirilmiştir ve eğer efsanevi hayat ağacını bulabilirse kraliçenin Havva’sı olacağı müjdelenmiştir. Umutsuzluğa kapılmak üzere iken hayat ağacına ulaşan Thomas ağacın suyundan içtiğinde yaralarının hızla iyileştiğini görür; cennet bahçesine benzeyen bu ağacın suyunun daha fazlasını isteyen fatih elindeki ile yetinemez; yeşil bitkilere bürünerek toprağın bir parçası haine gelir.
İkinci eksende günümüzde yaşayan Dr Tom Creo eşi İzzi’yi çok büyük bir aşk ile sevmektedir. Tom maymunlar üzerinde yaptığı deneyler ve bilimsel çalışmalar ile eşini iyileştirme çalışmalarına kendisini adamıştır. Guatemala’dan getirilen bir sıvının (hayat ağacı özü) deneklere uygulanması öncelikle tümörü küçültmese de beyin hücrelerini yeniliyor gibi görünmektedir; sonradan anlaşılır ki bu çabalar karşılıksız kalmamıştır ve sıvı, tümörü yok etmeye de yaramaktadır. Ne var ki Dr Creo bu sırada İzzi’nin kaybı ile ilgili yas sürecinden bilinç dışı bir şekilde kaçınmakta, onunla beraber geçirebileceği zamanı laboratuvarına kapanarak yaptığı deneyler ve ameliyatlara harcamaktadır. İlk karın yağışında eşine eşlik edemeyecek kadar meşgul oluşu aslında yasın inkâr ve pazarlık aşamalarından başka bir şey değildir.
Nebula bulutsusu içinde üçüncü eksende meditasyon aracılığı ile kendilik arayışı içinde olan Tom ise bir yandan hayat ağacı ile konuşma çabası halindedir. Tom ona doğru uzandığında ağacın lifleri de bu çekime karşılık vermektedir; tıpkı İzzi’ nin saç telleri gibi.
Öykü birbirine geçişlerle işlenir. Güncelde mücadele ettiği hastalıkla mücadelesini kaybeden İzzi yaşamını yitirmiştir. Hastalık süreci boyunca etkilendiği Maya kültürünün etkisi ile yazdığı kitabın öyküsü, fatih Thomas’ın İspanya’yı engizisyondan kurtarma görevi ile ilgilidir. Kitabın son bölümünü tamamlayamayacağını hisseden İzzi bu görevi eşine verir; tıpkı kraliçe İsabel gibi o da bir misyon yüklemiştir sevdiğine. Yaradılış efsanesini anlatan Maya kitabesi ölüm karşısında duyduğu korkuyu azaltan ve onunla baş etmesini sağlayan gücü verir İzzi’ ye. Kitabeye göre ilk insan soyun devamını getirmek için kendisini feda etmiş, gövdesi, kolları ve bacakları toprağa karışmış, böylece yaşam devam edebilmiştir. Kafası ise çocukları tarafından Xibalba' ya atılmıştır. İzzi artık ölümün, yaratılışın bir parçası olduğuna inanmaktadır.
Popol Vuh isimli kitap, 17 yy. da Kukulkan-Quatzalqoatl /tüylü yılan rahiplerinden kalan bilgilerin yazıya aktarımı ile ortaya çıkmıştır. Popol Vuh' un önemi, Mayalar' ın kadim zamanlardan itibaren biriken sözlü gelenekleri ile oluşturulmuş olmasıdır. Popol Vuh Kitabı'nda insanın hayvani ruhu, yarasaya benzetilir çünkü insan tıpkı yarasa gibi kördür, maddecilik ve cehalet gecesinde yaşayan parçası, fiziksel olarak hayatta kalma yasasını güder. Gündüz görürüz, gece göremeyiz ve geceden korkarız. Popol Vuh’da, insanın bu doğasını, ancak ruhani gerçekliği anladığında, bilgeliğin ışığına çıktığında üzerinden sıyırabileceği, geceden gündüze varabileceği bildirilir (1).
Maya inanışına göre Xibalba (okunuşu: şibâlba), ölüm sonrası ahirettir. Maya mitolojisine göre Xibalba' ya hastalık ve ölüm ruhları hükmetmektedir. Günümüze kadar gelen halk hikâyelerine göre Xibalba Orion Bulutsu’ sunda bulunmaktadır. 16. yüzyılda Xibalba' nın girişinin Guatemala’nın 22 bölgesinden biri olan Verapaz yakınlarındaki bir mağara girişi olduğuna inanılmaktaydı. K'iche' halkına (Guatemala'da yaşayan Maya halkı) göre Xibalba' ya giden yolun bir başka fizikî enkarnasyonu da Samanyolunda görülebilen karanlık yarıktı (2).
Nebula (ya da bulutsu), uzayda devasa gaz ve toz bulutlarına verilen isimdir. Bazı nebulalar, süpernova gibi patlamalar sonucu ölen yıldızlardan arta kalan malzemeden oluşurken, diğer nebulalar ise yıldızların ve dolayısıyla gezegenlerin oluşumunda rol almaktadır. Bu nedenle yaşamın başlangıcında büyük öneme sahiptirler (3).
16. yüzyılda yaşayan fatih Thomas’ ın ölümü de Maya mitolojisi üzerinden okunabilir. Kabrakan (Cabrakán), Maya mitolojisinde, dağların ve depremlerin tanrısı olarak kabul edilmektedir. Depremler üzerindeki egemenliğini ise, şu söylenceye borçludur: Bir tanrıçaya aşık olur ve ne pahasına olursa olsun, onu cezbetmeyi kafasına koyar. Tanrıça, ondan, bir çiçek ister. O, çiçeği koparmaya giderken, diğer tanrılar, çiçeği koparmaması için, onu toprağa bağlarlar. Sinirli bir şekilde, kendini topraktan kurtarmaya çalıştıkça, her yerde, depremlere sebep olmaya başlar (4).
Patlamış yıldızların yeni yıldızlar oluşturması ve Maya’lıların ölümü yeniden bir yaratılış olarak gören düşünceleri, bir bedenin ölümüyle ruhun başka birçok varlıkta ortaya çıkması inancını çağrıştırmaktadır. Nitekim ispanyayı esir alan 16. Yüzyıl engizitörü de: “Bedenlerimiz, ruhlarımız için birer hapishanedir. Etimiz ve kanımız tutsaklığımızın demir parmaklıklarıdır. Ama korkmayın. Bütün vücut çürür. Ölüm her şeyi küle çevirir ve böylece ölüm her bir ruhu özgür kılar” demektedir.
Güncel yaşamda eşini yaşamda tutmak için ilacını yetiştiremeyen Dr Creo cenazeye dahi katılamaz, yas sürecine dahil olamaz. Ölümü inkâr etmeye dair gösterdiği tüm çabalar boşa gitmiştir. Söz verdiği kitabın sonunu yazmaya başlamadan önce eşinin hediye ettiği kalem ve mürekkep ile kaybettiği evlilik yüzüğünün yerine boya enjekte eder. Kitabı bitirmeye karar vermesi aynı zamanda yas sürecinin de başlangıcıdır. Eşinin mezarına, yaşamdayken kendisine verdiği sığla ağacı tohumlarından eker. İzzi, Maya öğretisine göre hiçbir şeyin kaybolmayacağına inanmaktadır; belki de bir ağaca dönüşerek yaşamaya devam edecektir.
Bu aşamadan sonra ölümü kabullenme ile ilgili üçüncü ekseni ağır basar filmin. Tom bir Budizm öğretisi olan meditasyon ile kendini bulma sürecindedir ve hayat ağacının köklerine yakın bir küre içerisinde, uzay boşluğunda bir nebula (bulutsu) içindedir. Başlarda kitabını bitirmesini (yası bitirmesini) söyleyen İzzi’ nin hayaletinden korkarken, kabullenme aşamasına geldikçe vedalaşmaya hazır hale gelir.
Tom’ un İzzi’ nin mezarına gömdüğü tohumun sığla ağacı tohumu olması da ağacın 300 yıl gibi bir süre yaşayabildiği düşünüldüğünde oldukça anlamlıdır. Mitolojik öykülerde sığla ağacı yeniden doğuşu simgelemektedir. Anka kuşunun küllerinden yeniden doğduğu ağacın da Sığla ağacı olduğu anlatılmaktadır. Ayrıca halk arasındaki tedavilerde sindirim sistemi, üst yolunum yolu hastalıklarında, cilt hastalıkları, kesi, yara ve yanıklarda yara iyileştirici olarak da kullanılan Sığla ağacından akan balzamdan doğal yaşamda hayvanların da yaralarını, iyileştirmek için faydalandıkları bilinmektedir.
Hayat ağacının kutsallığı, doğurganlığı ve sürekliliği, yaradılış, sırra erme, verimlilik, mutlak gerçeklik ve ölümsüzlüğü temsil ettiği düşünülmektedir (5).
Budizm’in kurucusu Buda’ nın da ağaçlar arasında doğduğu, yirmi dokuz yaşında iken bir ağacın altına oturarak aydınlanmaya erdiği ve yine bir korulukta ağaçların altında can verdiği bilinmektedir. Budistlere göre ağaçların bulunduğu mekânlar, Tanrılarla konuşulabilen mekânlardır (6).
Türk boylarında yaygın bir inanç olan Şamanizm’de de Şamanlar hayat ağacına tırmanmakta ve şamanın hayat ağacına tırmanması göğe çıkışı simgelemektedir. Ağacın üzerinde yedi veya dokuz çentik açılmakta ve şaman bunlara basarak tırmanmaktadır. Çentikler gök katlarını simgeler. Şaman törene katılanlara, kat ettiği gök katlarının her birinde gördüklerinin hepsini anlatmaktadır. Şaman, altıncı gök katında aya, yedinci gök katında güneşe saygı duymaktadır (7). Tom’ un da ölüm kavramını kabullenişini ağaca tırmanması ve göğe yükselmesi takip etmektedir. Tom artık bir ermiş, bir şamandır.
Yoga duruşuna ismini veren Lotus çiçeği zihnin duruluğunu ve ruhun saflığını, kutsal ruhu, sonsuzluğu, kendini gerçekleştirmeyi, yeniden doğuşu ve saflığı temsil etmektedir. Çamurun içinde büyüyen bu çiçek bize zor koşullara rağmen ışığa ulaşabilmek için sahip olduğumuz doğal kabiliyeti hatırlatmaktadır. “Kapalı Lotus”: Spiritüel olgunluğa ulaşmadan, aydınlanmadan önceki hal; “Çamurun İçindeki Lotus”: Yaşanılan dünya (illüzyondur) ve “Tamamen çiçek açmış lotus”: Spiritüel olgunluk, aydınlanma hali anlamına gelmektedir. Lotus çiçeğinin bu üç evresinin filmin üç evresi ile paralel olduğu düşünülebilir. Çiçeklenen sığla ağacı eşliğinde meditasyon yapan Tom’ un süreci tamamlanır; nebula yeni yıldızlara dönüşmek üzere patlar, yas tutan Tom sembolik anlamda nirvanaya ulaşır.
Günceldeki Tom da, İzzi’ nin mezarına sığla tohumunu ekmeye hazırdır artık. “Bitirmek” kelimesi filmde çoğu yerde dillendirilir: nebuladaki Tom’a İzzi’nin hayaletinin “Bitir onu” diyerek seslenmesi, fatih Thomas’ın maya piramitine “artık bu işi bitirmem lazım” diyerek tırmanışı ve mezara tohum eken Tom’ un “bitirdim” diyerek eşi ile vedalaşması gibi. İşlenmeyen yas bitmez çünkü, yas bitmeden hiçbir şey yoluna girmez. İzzy, Tom’un yas sürecini tamamlamasına her üç zaman ekseninde rehberlik etmektedir. 16.yüzyılda yaşayan Tom, sonsuzluğa ulaşmayı planlarken, bitki ve toprağa dönüşerek doğal yaşam döngüsünün bir parçası haline gelirken, Dr Creo ve nebuladaki Tom ölümü kabullenip yeniden yaşama devam etmenin bir formülünü bulmuş gibi görünmektedir.
Filmde sıkça kullanılan Maya inancını temsil eden kutsal motifler üçgen, kare ve dairedir. Üçgen; zihni ve geçmişi sembolize ederken maya tapınağında gözlenmektedir. Kare; beden ve şimdiki zamanı temsil etmektedir. Daire ise; ruhu ve geleceği temsil etmekte ve nebula (bulutsu) yapısının içinde ruhani arınmasını tamamlamaya çalışan Tom bu daire içinde yaşamaktadır. Bu üçleme Hristiyanlıkta baba, oğul ve kutsal ruh tanılamalarını da anımsatmaktadır ki Tom’ un zaman zaman eşine “İz” olarak seslenişi bize” Eve” i düşündürür. Zira İspanyol kraliçesi İsabel de fatihe onun Havva’sı olma sözünü vermiştir.
Herakleitos’ a göre bütün varlıklar, tek unsurun değişmelerinden ibarettir ve değişme olayı sonsuza kadar sürecektir, evren sürekli bir oluş içindedir. Engels’ e göre önceki aşamaları tekrar ediyor gibi görünen bu oluş, aşağıdan yukarıya doğru ne düz bir çizgi ve ne de daire biçimi izler, sarmal bir oluştur. Meditasyon yapan Tom evlilik yüzüğünü taktığında ve artık ölümden korkmayıp onu kabullendiğinde yeni bir yıldız oluşturmak üzere nebula yine yaşam sarmalı oluşturacak bir döngüye başlayabilecektir.
Dini, mitolojik ve felsefi alanlarda ölümle baş etmeyi ölümün bir son olmadığı ve yaşamın bir başka döngü biçiminde devam edeceği inancı sağlamış gibidir.
Yüzük metaforu ile anlatılmak istenen de yaşamın döngüselliğidir aslında. Yüzüğü sembolize eden “Ouroboros”, kendi kuyruğunu ısıran bir yılan ya da ejderha şeklinde resmedilmektedir. Bu sembol "doğanın ebedi döngüsü" 'nü ifade etmektedir. Ouroboros özellikle kendini sürekli yeniden yaratan anlamında, biter bitmez yeniden başlayan döngüler olarak algılanan şeyleri (örneğin anka kuşu) simgelemektedir.
“Her şey gider, her şey geri gelir, sonrasızca döner varlık çarkı. Her şey ölür, her şey yine çiçeklenir; sonrasızca sürer varlık yılı.” – “Böyle Buyurdu Zerdüşt - Friedrich Nietzsche”
Tom’un evlilik yüzüğü yerine kollarında çizili olan birlikte geçirilmiş yılları temsil eden halkalar aynı zamanda Ouroboros sembolü üzerinden doğanın ebedi döngüsünü de temsil etmektedir.
Pek çok dinin ortak noktası ölümden sonra gerçekten ölmeyeceğimize dair teselliler içermesidir. Todd May de dinin ölümsüzlük bahşetmeye çalıştığından bahseder. Reel yaşamda ölümsüz olmanın berberinde zorluklar da getireceğinden bahseder. Fiziksel duygusal ve entelektüel olarak dinç kalamayacaksak, yaş aldıkça gelişecek fiziksel kısıtlılıklar yaşamı zorlu bir hale getirecektir. May’ e göre ölümü göz ardı etmek ya da takıntılı bir düşünce haline getirmek yerine en iyi strateji onu alt edecek bir düşünce biçimi geliştirebilmektir (8).
Spiritüel meditasyonla ile birlikte Aurelius’ un kendisine şunu söylediğini hatırlatır May: “Gelecek henüz gelmemiştir ve geçmiş artık yoktur Kişinin tamamen şimdide yaşaması gerekir. Şekli ve var oluşu hiç de belirgin olmayan bir gelecek hakkında endişelenmeden şu anı iyi bir şekilde yaşamamız gerekir”.
Platon’a göre ölüm de felsefe de ruhu bedenden ayırmaya çalışmakta ve bu sebeple aralarında özdeşlik bulunmaktadır. Platon’ a göre filozof ölümün kaçınılmazlığına hazırlık yapmak yerine yaşamı boyunca düşünme yolu ile ruhunu bebenden ayırmaya çalışmaktadır. Filozofun asıl korktuğu şey hayattan ayrılmak değil, onu beden ve hislere tutsak olarak yaşamaktır. Dolayısıyla filozof ölümden korkmamalıdır.
Montaigne “Denemeler” eserinde “Felsefe ile uğraşmak, ölmeyi öğrenmektir” der. Ölmeyi öğrenmek, ölüm korkusunu yenme çabasıdır Montaigne’ e göre ve “ölüm aslında yaşamın son anından ibaret değildir, aksine yaşama baştan sona eşlik etmektedir”.
Heidegger’ e göre endişeye karşı boş mücadeleyi bir kenara atmalıyız. Bu durum ölümlü oluşu inkâr etmek değil aksine, sonluluğun hakikatine varmak için kendini genel kanaatler ve korkulardan arındırmak anlamına gelmektedir. Endişeyi kabullenip, onunla yola devam edebilmek gerektiğini vurgular Heidegger.
François Dastur, “Ölümle Yüzleşmek” kitabında ne yaparsak yapalım ölümün bize olan yabancılığının hiç kaybolmayacağını ancak her birimizin kendi ölümümüzle ile olan ilişkimizde biricik nitelikte olan bir hikayesi olduğunu belirtir. İşte her bir hikâyenin nasıl işlendiği ölümle nasıl başa çıktığımızda önemlidir.
Dastur, ölümden sonraki hayat düşüncesi olmayan çoğu birey için ölümle başa çıkabilmenin yolunu çok güzel özetlemiştir: “Ölümlü olmak sadece ölümle yüzleşmek ve onun gözünün içine bakabilmek değil, ölebilmek ve böylelikle ölümü insana yapışmış bir kusur yerine bir imkân olarak görebilmektir. Ancak bu sayede insana malum olur ki ölüm endişesi hiçbir biçimde yaşama sevinci ile uyumsuz değildir” (9).
Ölümden sonraki yaşama inanalım ya da inanmayalım, ölüm kavramının varlığı ile yüzleşmek ve onun yaşamın bir parçası olduğunu aklımızdan çıkarmamak gerektiğinde birleşmiş gibidir felsefi ve dini düşünce biçimleri. Ölümün varlığı yaşamı değerli kılmakta, onun biricikliğine değer katmaya çalışmamız gerektiğini hatırlatmaktadır. Belki kabulleniş, belki korkusuzca karşılayış; belki de Xibalba’ yı dünyada huzurlu bir merkez haline getirebilmek. Filmde sık sık ölümün huzura giden yol olduğu vurgulanmıştır; yaşamın biricikliği içinde huzurun her birimizi kapsamasını diliyoruz. Huzur yanı başımızdan hiç eksik olmasın yaşarken de yaşama veda ederken de….
1. https://www.dunyadinleri.com/tr-TR/mitoloji/kizilderili-mitolojileri/oku_popol-vuh-maya-kutsal-kitabi-ve-maya-panteonu-tanrilari)
2. Mizrach, S. The Mayan Sacbe System Analyzed as an Information Web". Florida International University.
3. Çağrı Mert Bakırcı https://evrimagaci.org/nebula-nedir-bir-hipotezin-dogrulanisi-nebula-hipotezi-ve-on-gezegen-diskleri-2964 erişim tarihi: 29.11.2020
4. https://es.wikipedia.org/wiki/Cabrak%C3%A1n
5. Belli O. ’Urartularda Hayat Ağacı İnancı’. Anadolu Araştırmaları. sy.8, İstanbul 1982, s.241
6. Eliade, Dinler Tarihine Giriş, s. 305. 214 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Isparta 2002, s. 199
7. Eliade, Mircea, Şamanizm, (Çev. İsmet Birkan), Ankara 2006
8. May Todd. Ölüm. Felsefi bir deneme. Say yayınları. 1. Baskı. 2019
9. Dastur François. Ölümle Yüzleşmek. Felsefi bir soruşturma. Pinhan Yayıncılık. 2019