PARİS TEXAS
1984 yılı Amerika- Almanya ortak yapımı “Paris Texas” filmi, Amerikalı oyuncu ve yazar Sam Shepard' ın 1983 yılında yayınladığı “Motel Günlükleri” isimli kitabındaki öykülerden yola çıkarak, yazar ve L.M. Kit Carson' la birlikte senaryolaştırılmış ve Wim Wenders yönetmenliğinde sinemaya aktarılmıştır. Gösterime girdiği yıl Altın Palmiye dahil olmak üzere pek çok ödül alan filme dair en çok konuşulan konular arasında sinematografisi, oyuncularının başarısı ve Avrupalı bir yönetmenin merceğinden Amerikan kültürünün görünümü yer almaktadır. Bu yazıda değinilecek olan, senaristlerce kurgulanmış ve yönetmence yaratılan sinema evreninde neredeyse ikonikleşmiş olan karakterlerin psikiyatrik incelmesidir.
Texas çöllerinde, neredeyse katatonik düzeydeki depresyonu ve dillendirmediği sıkıntısı ile dolaşan, sürekli bir yere gitmeye çalışan, beysbol kasketli bir adamdır Travis. Ait olmadığı bir yerde, yıpranmış kıyafetleri ve yıllanmış sakalı ile akbabalar eşliğinde yol almaktadır. Baygınlık geçirdiği bardan alıp kendisini tedavi eden kasaba doktorunun telefonu ile kayıp olduğu 4 yılın ardından erkek kardeşi Walt’ la bir araya gelir.
Yıpranmış takım elbisesi, yırtık ayakkabıları, boynundaki kravatı ve Amerikan kültürünü sembolü beysbol şapkası ile çölde dolaşıp duran perişan haldeki kardeşinin ne aradığına, kaçarcasına nereye varmaya çalıştığına anlam bulmaya çalışır, Walt. Yerleşik düzene geçme ve iletişim kurma konusunda sıkıntılar yaşayan Travis’ in, olup bitenleri anımsamakla ilgili de güçlükleri vardır. Hiçbir şeyi hatırlamak istemezcesine yaşantısından uzaklaşmış olan adam, bir psikiyatri servisinde tedavi ile izlenmesini gerektirecek kadar hissizleşmiş, donuk ve iletişimsiz izlenimi vermektedir.
Her kaçma girişiminde kendisini durduran kardeşinin iletişimi sürdürme çabası kadar, Anne’ in (Walt’un eşi) şefkatli, annesel bakımı da iyi gelir. Yavaş yavaş sözel iletişimi artar, sohbetlere kısmen de olsa dâhil olmaya çalışır. Geçmişinde eksik bıraktıklarını tamamlama çabasına adım atması ise oğlu Hunter ile kurduğu bağ sayesinde gerçekleşir. Baba ve oğul, aralarındaki bağların kuvvetlenmesinin ardından kayıp bir diğer ebeveyn olan Jane’ i bulmak üzere yola çıkarlar.
Film boyunca Travis’ i uyurken görmeyiz, hatta onun hiç uyumadığına dair Walt’ un yer yer atıfları olur. Uykunun hem dinlendirici ve tamir edici etkisi hem de rüyalar aracılığı ile kendine bakmayı sağlamak gibi önemli bir özelliği vardır. Freud, rüyaların “bilinçdışına giden kral yolu” olduğu tanımlamasını yapmıştır. Öyleyse Travis için yüzleşmemek adına geçmişi unutmak ve hep yürüyüp, uzaklaşmak şarttır. Aynalarla da dost değildir; Walt’ un konaklamak için tuttuğu otel odasında kendi sureti ile karşılaşınca kaçma ihtiyacı duyar. Unutmak ve sadece yürümek, kendi gerçeğinden uzaklaşmak ve böylece acı çekmeden yaşayıp gideceğini sanmaktır aslında yapmakta olduğu.
Gözden kaybolmak pek çok anlama gelmektedir. “Ortadan / gözden kaybolmak” somut düzlemde Travis’ in yaşayıp, aynı zamanda yakınlarına yaşattığıdır. Aynadaki varlığına dahi tahammül edememek ve geçmişini hatırlamamaktır. Travis ve Walt’ un oldukça sade bir kadın olan anneleri, babanın gözünden çoktan düşmüş gibidir anlatılan öykülere göre. Başlangıçta bir şaka olarak başlayan eşini Paris’ li (Avrupa’daki) olarak tanıtma hali giderek babalarının rutini haline gelmiştir. Babanın anneye yönelik hislerine dair Travis’ in algısı doğal olarak çocukluk yaşantılarına dayanmaktadır. Babanın erken yaşta kaybı nedeniyle bu konuda bilgi güncelleme şansı da olmamıştır. Bu algıya göre baba, süslü kadınlardan hoşlanmaktadır ve annesi bu süslü kadınlardan değildir. Çocukluk çağı aktarımları kardeşlerin bilinç dışı düzleminde kuvvetli bir şekilde yer almaktadır. Her iki kardeş de bakımlı, güzel kadınlarla evlenmiştir. Walt’ un eşi Anne, güzel ve bakımlı bir kadın olmakla kalmayıp, aynı zamanda Fransız’dır. Jane de hem Travis’ ten yaşça oldukça genç hem de güzel bir kadındır. Ancak bu güzel kadının kaybı düşüncesi oldukça yıkıcıdır.
Babanın gözünden kaybolan ve devalüe olan anne imgesi kadar, eşinin gözünden kaybolmak da yıkıcıdır. Giderek içine düştüğü kıskançlık krizleri üzerine Jane’ in muhtemel doğum sonrası depresyonu da eklenince çiftin ilişkisi için sonun başlangıcı görünmüştür. Her iki ebeveyn hem ilişkilerinden hem güçlüklerle yüzleşmekten hem de anne baba olma sorumluluğundan kaçarak çocuklarını terk etmişlerdir.
Çocuğu ile bağını tamir etmeye çabalayan Travis, hissettiği sevgi bağına rağmen bakım vermeyi sürdürmede yetersiz olacağının sinyallerini vermektedir. Hunter’ ı Houston’ da kendisinden oldukça uzak bir mesafeye gözcü olarak dikmesi, Jane’ in gelmesini gözleyen çocuk tek başına uzakta uyuyakalmışken arabada ve ardından bir çamaşırhanenin arka tarafında güvenliksiz bir alanda uyuyakalması, hatta sızması, bu ikilinin çok uzun süre devam edemeyeceğinin işaretleri gibidir. Çoğu kez baba-çocuk rolleri de değişmekte, daha çok Hunter baba rolüne bürünmektedir. Hangi yöne gitmesi gerektiğini kestiremeyen Travis’ i yönlendiren “Sola baba” diyen Hunter’ ın komutlarıdır. Belli ki Hunter, Walt ve Anne’ in bakım veren ebeveyn rolünü oldukça sağlıklı şekilde içselleştirmiştir.
Travis, Hunter’ a annesinin bir sex shop ta çalıştığı söylemez ve buluşmalarını sağlar anne ile oğulun. Küçük çocuğun gözünde annesini değersizleştirmez. Babasının gözünde değerini göremediği kendi annesinin kaderini yaşatmak istemez Jane’ e. Zaten Hunter’ ın babasına olan sempatisi ve onunla iletişime geçme isteğinin başladığı nokta da ailece izledikleri videoda babasının annesine olan aşk dolu bakışları olmuştur. Kendi çocuğunun annesi olan Jane’ e kıskançlık ve şüphe duyguları ile eziyet yaşatmış olmasına katlanamadığı anda kendisini yollara vurmuştur Travis. Babasında hissettiklerini kendisinde görmeye katlanamadığında her şeyden uzaklaşmıştır.
O yüzden anne ve babasının kendisine hamile kaldıkları yer olan Paris- Texas a gitmiştir; babasının annesine gerçekten aşk dolu baktığına inandığı ilk zamana. Hatta o arsayı satın almıştır çünkü çölden alınan bu kuru toprak parçası aslında babanın anneye aşk ile baktığı zamanı hatırlatmaktadır. Bahsi geçen Paris, Amerika’nın Texas eyaletinin kuzey doğusunda bulunan küçük bir yerleşim biriminin adıdır. Filmin tek bir sahnesi bile burada çekilmemiştir ve bu kent filmde tanımlandığının aksine ormanlık bir alandır. Travis’ in gözündeki Paris-Texas bir çöldür; değerlenemeyen toprak, sevgi içermeyen bakış, değer görmeyen annedir.
Sevdiği kadına iyi bakmadığı için kendini cezalandıran Travis ’in savunma düzenekleri için ayna bölmeli oda bulunmaz bir kaftandır. Temas etmeden, gerçekten tam olarak yüzleşmeden, belki kendini affettirme çabası ile olanları açıklar. Jane aslında hep iyi bir dinleyici olduğunu söyler adama; yıllarca konuştuğu her erkeğin sesinde onu aramıştır. Her ikisi de kendini anlatır ama anlatırken birbirlerinin yüzüne bakamaz, sırtları dönük konuşurlar. Birbirlerine karşılıklı olarak baktıkları tek anda Jane’ in suretine Travis’ in yüzünün yansıdığını görürüz. Kendini bulmak, kendini onda görmek de aşk değil midir? Lacan “Aşk, sahip olmadığımız bir şeyi, onu bizden istemeyen birine vermektir” der. Babada olmasını düşlediği sevilen kadın idealizasyonunu, bir dönem Jane ile karşılıklı yaşamıştır Travis ancak o kadar güzel bir kadının kendisini aldatmadan durmayacağı kaygısı aslında belki de anneden içselleştirdiği sevilmeye layık olmadığı aktarımı ekseninde ilişkilerini sarsmaya başlamıştır. Üzerine oldukça organik bir sorun olan doğum sonrası depresyonunun -belki de borderline kişilik örüntüsünün- eklenmesiyle ise kaygıları daha da artmıştır. İçindeki boşluğu bir çocuk ile dolduramayacağı için gittiğini açıklamıştır Jane ki bu boşluk hissinin yeniden bir araya getirilen anne ve çocuğu ne kadar süre bir arada tutmaya izin vereceği sorusunun yanıtını bulmak zordur.
Neyse ki anne ve babasını daha olumlu özellikleri ile içselleştiren bir erkek kardeş olarak Walt ve onun şefkatli eşi Anne, Hunter için her zaman orada bekliyor olacaklardır. Walt, belki de erken ölümü nedeniyle babalarının anneye yönelik değersizleştirici söylemlerine çok da tanık olmamış o nedenle Travis kadar olumsuz bir izlenim ile büyümemiştir; dolayısı ile iyi bir evlilik ve düzenli bir çalışma yaşantısı kurup, ikili ve üçlü ilişkilerinin devamlılığını sağlayabilmiştir.
Yeniden yollara düşen Travis ise sanki hiçbir zaman kendisini affetmeyecek gibidir; aslında affetmediği kişinin babası olduğunun farkına bile varmadan uzaklaşır, uzaklaşır ve uzaklaşır.