“I Killed My Mother”
----------
“Hem Azize Hem Cadı Anne”
Anneden tiksinmek hem kızmak hem sevmek, duygular arasında gidip gelmek, bazen dünyanın en kötü annesine bazen de bir azizeye sahip olduğunu düşünmek gibi uçlar arasında dalgalanan bir anne oğul iletişim sorunu filmi I killed My Mother. 19 yaşına ait bir eser olan bu filmden sonra da ödüller almaya devam etmiş olan oyuncu ve yönetmen Xavier Dolan son filmlerinin kendince yeterli başarıya ulaşamamış olmasından mıdır başka bir sebepten mi bilinmez, yeni bir film çekmemeye karar verdiğini açıklamıştı geçtiğimiz aylarda. Belki de kendi izdüşümünü fazlaca taşıyan ve neredeyse otobiyografik olan filmlerden sonra artık sanatın ve üretimin başka bir aşamasına geçmesi için bir müddet mola vermesi gereklidir. Bizi sanatından mahrum bırakmasın diliyoruz.
“Ah fena, göz kamaştırıcı ve acımasız kadın
Tiz sesinde mahzun sistrumlar
Beni alıp götüren üzücü ve öldürücü bir şarkıya başlarlar
Ve ben yemyeşil bir çayıra kaçarım”
Dolan’ın canlandırdığı Hubert Minel karakterinden dinlediğimiz bu dizeler, annesi Chantale ile arasındaki ilişkiyi tanımlamaktadır. Annesi ile koşup oynadığı yeşil çayırlardaki mutlu günlerini özleyen Hubert, aynalanma ve yatıştırılma eksikliği yaşadığı zor bir ergenlik dönemi geçirmektedir. Kamera kayıtlarında muhtemelen 4-6 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğimiz küçük Hubert’in, anneye olan hayranlığı ve beğenisinin en yoğun olduğu bu yaşlarda iken ilişkilerini oldukça doyum verici algıladığı anlaşılmaktadır. Anıları kayıt altına alan bir baba vardır belli ki kamera ardında ancak baba çok geçmeden evi terk etmiştir. Baba, Hubert ile giderek daha seyrek görüşmeye başlarken, annesi ile ilişkisi ise çok daha çatışmalı bir hale gelmiştir.
Hubert ve annesi Chantale’ın ileti-şe-memesini sadece ergenliğin getirdiği çatışmalar ile açıklamak pek mümkün görünmemektedir. Aynalama, yatıştırma becerisinde ciddi eksikler taşıyan, dürtü kontrolü olmayıp, öngörülemeyen öfke patlamaları olan, okul basan, market önünde tek başına bırakıp giden ve belli ki kendisi de yatışamayan bir annedir Chantale. Hubert de annesinin duygu spektrumunda bir o yana bir yana salınıp durmaktadır. Anne ile olan çatışmalı ilişkisine anlamlı bir ayrılma bireyleşme girişimi ile mesafe koymaya çalışsa da anneden aldığı tutarsız yanıtlar ile bu girişimi de baltalanır.
Lawson C.A., bütün çocukların duygusal ihtiyaçlarının şu dört ana başlıkta toplandığını belirtmiştir: Tutulmak (güvenli, sevgi dolu kollar tarafından sarmalanmak), aynalanmak (ebeveynin gözlerinde kendinin olumlu yansımasını görmek), yatıştırılmak (sakinleştirilmek, teskin edilmek ve korunmak) ve bir miktar kontrol verilmesi (dışa vurulan ihtiyaçlara ön görülebilir tepkiler almak için).
Chantale’ın bu dört maddenin tamamı ile ilgili belirgin zorluğu olduğunu görürüz. Tüm bu gereklilikleri sağlamakla ilgili güçlüğü, kendisinin ne kadar yatıştırılabildiği ile ilgili soru işaretlerini de akla getirir ki Hubert’in “sen de anneannem gibi manyak bir kadınsın” söylemleri de bunu düşündürür. Chantale’ın yatıştıramadığı ve sarıp sarmalamak yerine öfke patlamaları ile karşıladığı oğlu Hubert de tartışmalarda annesine en az onun kadar acımasız davranmakta ve onu dünyanın en kötü annesi olmakla suçlamaktadır.
Anlaşılamamak, aynalanmamak, yatıştırılmamak sonrası öfkesine hâkim olamayan Hubert -darmadağın ettiği yatak odasında- bir müddet sonra sakinleştiğinde, annesini bir azize gibi göz yaşları içinde hayal etmekte ve dağıttığı her bir eşyayı yerine yerleştirmektedir. Bu yaşta bir çocuk için arada büyük uçurumların olduğu iki duygudur öfke ve acıma.
İki uç duygu arasında gidip geldiği kişi, annesidir. Bazen bu dalgalanmaları yaşamak katlanılmaz olur. Annenin öfkesinin ya da anneye öfkenin tolere edilemez olduğu yani annenin kötü nesne olduğu durumlarda başka bir iyi nesneye ihtiyaç duyulur. İyi kötü nesne bölmesi anne / öğretmen ekseninde yaşanır. Öğretmeni Julie de bir ebeveyni ile görüşmemekte ve bu yanı ile Hubert’e benzemektedir. Öte yandan zor durumda kaldığında destekleyen, yatıştıran, sarılan, sırtını sıvazlayan iyi anne figürüdür. Sembolik bir diğer gönderme de öğretmeni Julie’nin evinde Hubert’in süt içmesidir. Besleyen, yatıştıran, sakinleştiren anne figürü olan Julie’yi oynayan Suzanne Clement’in yine bir diğer filmi olan Mommy’ de de aileden olmayan olumlu ebeveyn figürünü temsil etiğini biliyoruz. Yine Mommy filminde yer alan marketten alışveriş ve bisikletle eve dönüş sahnesinin de bu filmin esintilerini taşıdığı ve kuvvetle muhtemel Xavier Dolan’ın hayatına dair bir izdüşümüne ait olduğunu düşünebiliriz. Anne Dorval ise her iki filmde de yatıştırmakta zorluk çektiği çocuğu ile baş edemeyen ve çocuğuna dair olumlu duygularını paylaşmayıp, kendine saklayan, yalnız anneyi oynamıştır.
Bir diğer olumlu anne figürü ise erkek arkadaşı Antonin’in annesidir. Antonin, duvarında Klimt’in anne çocuk tablosunun asılı olduğu bir evde büyüyen ve annesi ile Hubert’e göre daha doyurucu ilişkisi olan bir gençtir. Antonin’in annesinin dürtüselliği, cinsel partnerinin evde çıplak dolaşabilmesidir; bir diğer dürtüselliği ise tanımadığı halde kendisi kadar hoşgörülü olacağını düşündüğü Chantale’a çocukların sevgili olduğunu söylemesidir. Yemek masasında iken kendi annesinin öngörülemezliğine “manik depresife hoş geldiniz” diyerek espri ile yaklaşmıştır Antonin. Chantale’a oranla, optimal düzeydeki iniş çıkışlarını tamir edebilen bir annedir belli ki Antonin’in annesi. Antonin’i taşınması zor, uç duygular ile tek başına bırakmaz.
Birlikte yedikleri yemekte Julie yazar, şair ve yönetmen Jean Cocteau’dan bir alıntı yapar: “Bir oğlun annesi onun arkadaşı olamaz.” Hubert ise Tanrıya inandığını ve “anne babanızı sevin” öğretisini benimsediğini belirtir. Hubert’in ihtiyacı, annesi tarafından sevilmek ve annesini sevmektir. Jean Cocteau’dan alıntı yapması da tesadüfi değildir zira Cocteau, döneminde önemli eserler vermiş gay bir sanatçıdır.
Borderline Kişilik Bozukluğunun tanımını yapmadan Chantale’ı anlamamız çok kolay olmayacaktır. DSM tanılama sistemi şöyle anlatır Borderline Kişilik Bozukluğu olan kişiyi: Gerçek ya da hayali bir terk edilmeden kaçınmak için hummalı bir çaba, istikrarsız ve gergin bir ilişki kalıbı, dürtüsellik ve özyıkıcı olabilecek davranış (para harcama, seks, madde kötüye kullanımı, dikkatsiz sürücülük, tıkınırcasına yeme), intihar ya da kendine zarar verme davranışı, abartılı ve ani duygudurum değişimleri, boşluk hisleri, uygunsuz ve yoğun öfke, gerginlikle tetiklenen paranoid düşünceler. Bu dokuz maddeden herhangi beşinin süreğen biçimde devam ediyor olması tanı koydurucudur. Chantale’ın oğlu ile yeterince iyi bir ebeveynlik kalıbı geliştiremeyişi kasıtlı değildir. Kendisinin de büyüme dönemini hayatının büyük kısmını hastanede yatarak geçiren ve bipolar bozukluğu (ya da belki de Borderline Kişilik Bozukluğu) olan bir anne ile geçirdiğini, filmin sonlarına doğru öğreniriz. Yatıştıramayan ebeveynin, yatıştıramayan çocuğudur Chantale da. Hubert ise sanki 6 yaşa kadar olan dönemde nispeten iyi bir bakım da almış gibidir. Yer yer gelen suçluluk duyguları, annenin sevgisinden vazgeçemeyişi, öfkesi alevlense de hızlıca anneye geri koşması ve ayrılma bireyleşme çabasının bulunması benliğinde güçlü bir yanının olduğunu da bize göstermektedir.
Tahakküm, Borderline Kişilik Bozukluğu olan bazı ebeveynlerde belirgin bir niteliktir. Ne olursa olsun isteklerine boyun eğilmesini ve çocuklarının davranışlarını kontrol edebilmeyi dilerler. Ancak tahakküm birinin, iradesini zorla diğerine kabul ettirmesi demektir; olması gereken ve sağlamlığı (resilence) belirleyen ise kişinin kendi iradesine olan inancıdır. Kindarlık, misilleme ve intikam eylemlerinin bu tür annelerin kontrol çabasını körüklediği belirtilir ve böyle durumlarda en güçlü insanın misilleme ve intikam ihtiyacına hâkim olan insan olduğu vurgulanır. * Nitekim Hubert de evden kaçıp, dönmeyerek intikam aldığı anda annesinin kontrol ihtiyacını körüklemiş ve ceza olarak yatılı okula gönderilmiştir.
Pek çok Borderline Kişilik Bozukluğu türünde anne ile duyguların uygun biçimde yüzleştirilmesi önerilirken sadece bu alt türde yetişkin evlatların sahip olduğu en büyük gücün, kaçabilme becerisi olduğu belirtilmiştir. Empatisiz tahakküm karşısında çocuklar sessizce uzaklaşmalı ve ebeveynin öfkesinin hedefi olmamalı, misillemeden de kaçınmalıdır. Yetişkin bir evlat bunu yapabilirdi, Hubert ise ebeveynlerine halen ekonomik bağımlılığı olan bir ergen olarak ancak bu kadar kaçabilmiştir. En son kaçışının işe yaraması ise annenin öfkesinin hedefi olarak yatılı okul müdürünün ortaya çıkması ile olmuştur. Eril sisteme gönderme yaparak talihsiz bir öneride bulunan yatılı okul müdürü annenin kontrol hissiyatını sarsmış ve öfke nesnesi haline gelmiştir. Bir yandan hak ettiği cevabı da almıştır. Annesinin öfkesinden bu kez azat olan Hubert, ödipal dönemdeki sevgi nesnesi olan annesine, krallığında yeniden kavuşmuştur. Chantale’ın Hubert’in sırtını sıvazlayıp, elini tutmasına izin verişi ve yatıştırabilişini ancak filmin sonunda görebiliriz.
Yatılı okulda yediği dayak öncesi defterine şunları yazar, Hubert: “Öldürülmesi gereken tek düşmen içimdeki düşman”. “Annemi öldürdüm” başlıklı kompozisyonu yazdıktan sonra yazar bu yazıyı yine suçluluk duyguları ile ve yurda geri döndüğünde ne olduğunu soran öğrencilerin yardımını istemez. Anılarındaki iyi anneye ihtiyacı vardır Hubert’in, her çocuk gibi. Belki de annenin kötü /olumsuz yanlarını öldürüp, iyi olanları anımsamalıdır.
Çocukluğa ait anılarda anne ile keyifle oynadığı evin etrafındaki yeşil çayırlardır şiirde bahsedilen ve düşünde o çayırlarda anneyi kovalar. Yakalanamayan, tutulamayan anne, kendi duygu dünyasını da bir türlü düzenleyemeyen ve yatışamayan. Bir annenin çocuğunun duygularını düzenlemesine yardım edebilmesi için önce kendi olumsuz duygu ve düşünceleri ile baş edebilmesi gerekmektedir.
Hubert yetişkin olduğunda daha net sınırlar koyabilecektir bu anneye mesafelenme ile; annesi Chantale’ın ise kendi aynalanma ve yatışma ihtiyacını giderebilmesi için bir psikoterapi yoluna girip girmeyeceği belirsizdir.
* Lawson C.A. Borderline Anneyi Anlamak. Sfenks Kitap. 4. Baskı Nisan 2022