Bruno Bettelheim’ in rehberliğinde; “Masallar ve Umut”
Masalların dile getirdiklerinin görünenin ardında yatan anlamlarına dair ortak yorumlar olduğu kadar feminist pencereden bakış, ataerkil topluma hazırlayış gibi farklı pek çok analiz de yapmak mümkündür. Çocukların büyüme sürecinde masalın iyileştirici etkilerine dair en güçlü yorumculardan biri Bruno Bettelheim’ dır.
1976' da masalları Freudien yaklaşımla analiz etmiş olan Bettelheim, masalların çocuklar için duygusal ve sembolik anlamlarını tanımlamıştır. Masalların çocukların geleceklerine hazırlanma süreçlerine duygusal açıdan önemli katkıları olduğunu savunmuştur. Bettelheim’ a göre masallar çocuğun yaşamına zenginlik ve büyülü bir nitelik kazandırmaktadır ve çocuk bu mucizenin nasıl gerçekleştiğinin farkına bile varmamaktadır. Çocuk, masalların sihirli aleminde farkında olmadan iyileşmektedir.
Büyümenin her bir evresi bir takım gelişimsel görevler taşımaktadır. 0-1 yaş içerisinde oral dönemi yaşayan çocuk temel güven- güvensizlik krizini aşmaya çabalarken, ihtiyacı olduğu her anda bakım verenin karşılık vereceğine inanmaktadır. Ebeveynin doğal yaşamsal süreç içerisindeki yetersizlikleri ile karşılaştıkça her ihtiyacının anında karşılanamayacağını fark eden bebek, primer narsisizm sürecini yaşar. Kendi yetersizliğiyle de yüzleşmiş olan çocuk narsistik yatırımın bir kısmını kendine saklarken (ben ideali), çoğunu ebeveynlerine yöneltir. Böylece değersizlik hissini aşmış olur. Eğer sağlıksız bir gelişimle ebeveynlere yansıtılan libido tekrar kendiliğe yatırılırsa (sekonder narsisizm), yani çocuk yeterince aynalanamazsa, özdeğer duygusunda sorunlar başlar. 1-3 yaşlarda anal dönemde kuşku ve utanç duygusu olmaksızın özerk davranmayı başarabilen çocukta, tam olgunlaşmamış olsa da irade gelişimi başlar. 3-6 yaş arasında ödipal dönemde cinsel kendilik imgeleri gelişir; kendi kapasitesi ve girişimciliğini besleyecek yetişkinlerin ve araç-gerecin bulunduğu ortamda büyüyen çocuk amaç kazanır. Çocuğun suçluluk ya da ketlenme geliştirmeden kendine bir amaç edinmesi ve bu amaçta sebat etmesi, dönemin başarı ile tamamlandığını gösterir. 4-6 yaş arasında latent dönemde başarılı olmak için çalışıp, takdir ve kabul edilmeyi bekleyen çocuk temel yeterlilik duygusu geliştirerek güçlenir; tam tersi bir durum başarısızlık hissi, aşağılık duygusu ve belki çok uzun sürebilecek eylemsizlik hali ile sonuçlanabilecektir. Her bir gelişimsel döneme ait ruhsal sıkıntıların üstesinden gelebilmesi, kültürün getirdiği ahlaki sorumluluk anlayışını kazanabilmesi ve kendiliğinde neler olduğunu anlayabilir hale gelmesi her çocuk için aynı koşullarda gerçekleşmemektedir.
Bettelheim’ ın masallara dair analizleri, eşit koşullarda yaşamayan çocukların düşsel dünyalarına yardıma masalların nasıl yetiştiğini tanımlar niteliktedir. Yazının bundan sonrasında, masalların bu iyileşme niteliğini nasıl sağladığı Bettelheim’ ın düşünceleri eşliğinde anlatılacaktır.
Çocuğun kahramanla özdeşim kurması, kahramanın sıkıntı ve güçlüklerini onunla birlikte hissedip, galip geldiğinde onunla birlikte sevinmesi haz sağlamaktadır. Hem içsel hem de dışsal mücadelelerdeki zorlukların aşılması, kahramanla özdeşim kuran çocuk için önemlidir. Gerçekle bire bir uyumlu olan hikayeler çocuğun içsel deneyimlerine ters düşmekte ve çocuk bu hikayelerdeki görünen içeriğin ötesine geçen kişisel anlamlara ulaşamamaktadır. Masal yolu anlatılan hikâyelerde çocuk hem akılcı hem duygusal bilgileri almaktadır. Masallar çocuğun kendi kimliğini ve tutkusunu keşfetme arayışında hangi deneyimlere ihtiyacı olduğuna dair fikir vermektedir. Kendi ile ilgili zorlu bir arayış yolculuğuna çıkan kişiye yardımsever güçlerin destek vereceği mesajı, masallarda sık yer almaktadır. Bu cesaret öykülerinin çocuğun yaşam koşullarıyla olan mücadelesinde örnek niteliğindedir.
Yine Bettelheim’ a göre masallar, kişiye ne yapması gerektiğini öğütlememektedir. Masalların iyileştirici yanı, kişinin öykü ve öyküdeki içsel çatışmalar ile ilgili ima edilenler üzerinde düşünerek kendi çözümünü bulmasına bağlıdır. Masal, çocuğa kendini gerçekleştirme mücadelesinin neye benzediğini simgelerle göstermekte ve mutlu son garantisi vermektedir. Sıradan gerçekliğin somut dünyasının terk edildiği masal dünyasındaki semboller aracılığı ile çocuk özdeşim kurduğu figürler aracılığı ile acı çekmekte, mücadele etmekte, kötü olanla savaşmakta ve sonunda galip gelmektedir.
Bettelheim’ a göre çocuk içsel süreçleriyle bunalmadığı ve önem taşıyan tüm hususlarda yeterli ilgi gördüğü zaman hayatı yaşına uygun bir şekilde idare edebilmekte ve karşılaştığı sorunlara çözüm bulabilmektedir. Çocuk tüm hüsnükuruntuları bir iyilik perisinde, tüm yıkıcı arzuları kötü kalpli bir cadıda, tüm korkuları aç gözlü bir kurtta, tüm vicdan sorgulamaları bir serüvende karşılaştığı bilge bir adamda, kıskançlıktan doğan tüm öfkeyi baş düşmanın gözlerini oyan bir hayvanda cisimleştirdiği zaman taşıdığı farklı duyguları farklı nesne ve figürler üzerinden tanımlayabilmektedir. Böylece masallar aracılığı ile olumsuz duygularıyla başa çıkabilmektedir. Masallardaki kötü figürler aynı zamanda çocuğun içinde taşıdığı korkutucu duygu ve düşüncelerini dışsallaştırmasına da olanak tanımaktadır. Kendisini çirkin ördek yavrusu gibi hisseden çocuğun umutsuzluğa düşmesine gerek yoktur, çünkü büyüyünce güzel bir kuğu olacaktır.
Kırmızı başlıklı kızda büyükannenin yerine geçen kurt, bazen reel yaşamda torununa olumsuz davranışları olan bir büyük anneyi temsil edebilmektedir. Sevgi dolu bir figür iken birden olumsuz bir figüre dönüşen bir kadının kurttan zarar görmesi, bilinçdışı bir şekilde rahatlama sağlayabilecektir. İyi ve kötü olarak ikiye bölünmüş olan nesne aracılığı ile iyi kalpli büyük anne imgesi korunmaktadır. Benzer biçimde fedakâr ve koruyucu olan anne figürü de çocuğun isteklerini karşılayamayan anneyi reel düzlemde çocuğun öfkesinden koruyan bir bölme mekanizmasına hizmet edebilmektedir. “Üvey anne” öfkelenilmeye daha müsait bir figürdür. İyi kalpli ama ölmüş olan anne ve kötü kalpli üvey anne figürleri, masalların yapıtaşlarındandır. İyi kalpli annenin korunmasının yanı sıra çocuğun öfke duygusu ve zarar verme arzularından suçluluk duyması da bu yolla önlemiş olmaktadır. Bettelheim, Pamuk Prenses’ in suçluluk duymasına gerek olmadığını çünkü üvey anneden önceki asıl annesine duyduğu sevgisinin asla sona ermediği hatırlatmaktadır.
Masalda iyi ve kötü olanın ayrışmışlığı üzerinden bilinçdışı olumsuz duyguların farkındalığa çıkmasına bir dereceye kadar izin verilir. Bahsedilenler genellikle bir ahlaki sorunlardır ve kültürel miras masallar yolu ile çocuğun zihnine aktarılmaktadır. Çocuğu harikalarla dolu bir yolculuğa çıkaran masal, sonu gelince en güven verici biçimde gerçekliğe geri bırakacaktır. Böylece, “olması beklenen kimlik” çocuğa sunulur, umut veren yanı dışında masalların tartışılmaya en açık kısmı belki de burasıdır.
Ebeveynlerin genellikle çocuklarının olayların yalnızca aydınlık yönünü görmelerini istediğini belirten Bettelheim, gerçek yaşamın o kadar aydınlık olmadığını da anımsatır. Tüm insanlarda öfkeli, bencil ve kaygılı bir yan olabileceğini belirten yazar, psikanalizin amacının da sorunlardan kaçmak değil, hayatın sorunsal doğasını ona yenilmeden ya da kaçışa teslim olmadan kabullenmesini sağlamaya çalışmak olduğunu hatırlatır.
Ebeveyn tarafından çocuğa masal anlatılmasının kıymetine de değinir Bettelheim. Masal anlatan ebeveyn, çocuğun masallarda somutlaşan içsel deneyimlerini değerli, makul, hatta bir ölçüye kadar “gerçek” kabul ettiğine dair önemli bir kanıt sunmaktadır. Bu deneyimin paylaşılması ebeveyn tarafından çocuğa kendisinin önemli ve gerçek olduğu hissini verecektir. Bu durumda ebeveynin çocuğa cesaret aşılamasının en sağlam ve keyifli yollarından biridir, masal okumak.
Masallardaki büyüme süreci ebeveyne direnme ve büyüme korkusu ile başlamakta, ruhsal bağımsızlık ve ahlaki olgunluk kazanıldığında ise sona ermektedir. Evvel zaman içinde, uzak diyarların birinde gerçekleşen öyküler umut verici niteliktedir.
Bettelheim, pek çok masalda kişinin kendisini bulma mecburiyetini temsil eden evden kovulma temasını, kendini gerçekleştirmenin tehlikelerle dolu, ağır ve acılı bir deneyim olduğunu yuvadan uzakta olma ekseninde anlatır. Kişi kendi kimliğini bulmaya mecbur olduğundan, acıya katlanmanın ve tehlikeleri göze almanın gerekli olduğu konusunda masal çocuğun zihninde şüpheye yer bırakmaz ve yaşanan tüm kaygılara rağmen mutlu son kesindir. Çocuğun hayata atılmaya zorlanması ya da ormana bırakılması hem ebeveynin çocuğun bağımsızlık kazanmasına dair arzusunu hem de çocuğun bağımsızlık arzusunu ya da kaygısını simgelemektedir. Ayrılma bireyleşme süreci ergenlik döneminin temel gelişimsel görevidir. Daha ergenliğe girmeden masallarda kimlik arayışının çocuklara mutlu sonlar ile sunulması çatışma dolu ergenliğe hazırlıkta kıymetli bir masal serüvenidir.
Bettelheim, masalların iyileştirici ve umut veren yanlarını önemli bulmuştur. Zorlayıcı yaşam süreçlerinde her birinin eşit koşullarda büyümediği düşünüldüğünde umuda her çocuğun ihtiyacının olduğu bir gerçektir. Öte yandan, hem evvel zaman içinde gerçekleşmiş hem de gerçek olabilecek kadar yakın zamanda yanı başımızda hissedilen masal anlatıları, sık tekrarlar ile çocukları toplumsal olarak istenilen çizgiye çekmektedir.
Olumsuz duyguların dil yoluyla katarsisini sağlayan ve çocuğun bilinçdışı çatışmalarını sembolik düzlemde yaşamasına yardım eden masal figürleri ve temalarının ataerkil toplumsal düzlemdeki göstergelerle dolu oluşunu da eleştirmekten kaçınmak mümkün görünmemektedir. Toplumla uzlaşı temelinde birleşen tüm masallar, bunun dışına çıkan figürlere pek de izin vermemektedir.