Boşuna bekle(ntile)diklerin
İlk hüsran ödipal olandı, sonra diğerleri geldi. Sen, elindeki hüsranla ne yaptın, onu neye dönüştürdüysen, şu anda o’sun.
Birisinden beklediğiniz bir şeyin karşılığını alamamışsanız, beklentileriniz karşılıksız kalmışsa bunun ismi hüsrandır. Siz ümit etmişsinizdir, o ise vermemiştir. Sizi tatmin etme olasılığı olan bir kişidir bu duyguyu yaşamanıza sebep olan ki katlanılması en zor olan da zaten budur. O halde, arzuladıklarımızı kaybettiğimizde nasıl bir yol izlemeliyiz?
Bir çocuğun büyümesi aslında hayal kırıklıkları ve vazgeçişler ile başa çıkabilmeyi öğrenme ve evrilme sürecidir. Büyümenin her aşamasında bir önceki dönemin getirilerinden vazgeçmek de öğrenilir. Oral dönemi (0-1 yaş) geride bırakan bebek artık anne memesinden ve her şeyin merkezinde olduğu duygusundan vazgeçip temel güven duygusu kazanmakla meşguldür. Anal dönemi (2-3 yaş) terk ederken inatlaşma ve özerklik duygusunun en zirvedeki halini geride bırakır ve ebeveyni ile uzlaşmayı öğrenir. Fallik dönem ile birlikte (3-6 yaş) karşı cinsten olan ebeveynine aşkını doruk noktada yaşamaktadır ve aynı cinsten olan ebeveyni ile rekabet halindedir. Ödipal süreç ile birlikte erkek çocuk için kastrasyon (anneye olan aşkından dolayı baba tarafından cezalandırılacağı) endişesi ile anneye olan aşkını hayranlığa dönüştürüp baba ile özdeşim yapma süreci başlarken, kız çocuk da babaya olan hayranlığını bir başka sevgi biçimine dönüştürüp annesi özdeşim yapma sürecine yönelir. Çocuk, her bir gelişim aşamasından bir takım becerileri edinmiş olarak çıkar ve büyür ama önceki dönemin keyif veren yanları ile de vedalaşır. Chasseguet-Smirgel’ in deyimiyle her yeni kazanım bir önceki dönemin nesnesinin ve “var olma biçimi” nin yasını da içerir. Çocuk, anneden aldığı onay hissi ile sonraki dönemlere kararlı şekilde ilerlemelidir.
Temel bir eksikliği giderme umudu ile insanı daima ileriye yönelten motor güce Grunberger “narsistik yenilenme düşüncesi” adını vermektedir. Vazgeçtiğimiz her nesneden sonra bir başka nesneye yaşam enerjimizi, libidomuzu aktarırız ki bu bizim umudumuz ve yaşama keyifle devam etme motivasyonumuzu sağlar. Hüsran duygusunun ardından yaşanılan yas süreci ile geldiğimiz bir aşamadır bu.
Büyüdükçe, yitirdiğimiz bütünlük duygusunu ödipal olmayan (ebeveyn dışında) bir başka nesneye yansıtır, aşka düşeriz. Daha çocuk iken hadım edilme kompleksinin yasını tuttuğumuzdan, erişkin yaşamda bütünleşmişlik hissisini yeniden yaşamamız için hayat bizi aşkla ödüllendirir.
Ancak her şey beklediğimiz gibi gelişmez bazen ve ben idealimiz, aşk nesnemiz, ya da ülküleştirdiğimiz diğer nesneler bizi hüsrana uğratır. Hüsran, zor bir duygudur. Katlanamadığımız bu duyguyu yok saymanın farklı yolları vardır. Çoğu kez inkâr, bazen bir başka nesneye yansıtma, bazen yok sayma veya bir başka şekilde. Bu hoş olmayan duygudan kurtulmak için kendimizi kandırırız ya da kızgınlık ve intikam isteği hissederiz. Bu duygunun verdiği keyif bozucu hali hissetmemenin en tercih edilir hali onu hüsrana yol açmayan bir nesneye yansıtma yolu ile yok sayma olduğunda, tutulması beklenen yas süreci bir türlü başlamaz. Adam Phillips, “hüsranımıza müsamaha göstermeyi beceremediğimiz için kifayetsiz haz düşkünleri durumuna düştüğümüzü” söyler. Yerine koyduğumuz farklı onlarca haz kaynağı, asıl kaybın anlaşılmasından bizi uzaklaştırır. Zihnimizdeki ideal tasarımlar, gerçek ilişkiler yaşamamıza engel olan savunma kalkanımız olur. Tutulamayan yaslar, komplike hayatlara yol açar. Kaybettiğinin yerine bir başkasını boşuna beklersin, çünkü o aslında bir semboldür. Gerçek dışı olasılıkları beklemek, gerçeğin kaybına katlanmaktan daha kolaydır. Örtbas ettiğimiz hüsranımızın ne olduğunu adlandırana ve anlayana kadar gerçekçi bir tatmine ulaşma şansımız olmayacaktır.
Joseph sandler’a göre “olduğumu düşündüğüm kişi (ben) ile olmak istediğim kişi (ben ideali) arasındaki mesafe acı çekmeye yol açar”. Bu mesafeyi ulaşılmaz kılan ya da ulaşılıp kaybedilmiş arzu kaynaklarımız ve her kayıptan sonra seçtiğimiz bir yol vardır.
Arzuların tamamını doyurmak mümkün değildir.
Kaybettiğin şeyi fark edip adlandırdığında ortaya çıkardıkların, ulaşamadığın nesnenin farkında olarak kendi benliğine kattıklarındır artık. Dönüştürüp yücelttiğin kendiliğin artık yeni nesnelere yönelmeye hazırdır. Boşuna bekle(ntile)diklerini yaşantından temizleyebildiğin kadar varsın ve devam edip kotarabildiğin kadar yaşamdasındır. Yeni ve libidinal yaşantılara…….
Özlem Önen