The Prestige
--Kardeşe yönelen haset--
Film, yazar Christopher Priest' in 1995 yılında yayımlanmış olan aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmıştır. Film sektörünün layık gördüğü ödüllere sahip olmasa da haset dinamiklerinin ne kadar yıkıcı olabileceğini ustaca anlatan yapımlardan biridir.
Sahnede sihrin gerçekleştiği an anlamına gelen “Prestij” kelimesinin Latince illüzyon anlamına gelen praestigium' dan türediği bilinmektedir.
Alfred Borden (Christian Bale) ve Robert Angier (Hugh Jackman)’ ın, ustaları Harry Cutter (Michael Caine) ile birlikte Viktorya dönemi İngiltere’sinde sihirbazlık sektöründe başarıyla var olma mücadeleleri sırasında önce rakip, sonra düşman olma hikayelerini anlatır yapım. Bir gösteri sırasında Angier’ ın eşi Julia’nın, Borden’ ın bilinçdışı biçimde yanlış attığı düğüm -ki hangi düğümü attığını kendisi de hatırlayamamaktadır- nedeniyle ölmesi sonucunda ölümcül rekabet süreci başlar.
Rakip olarak çıktıkları meslek yolculuklarında hasedin yıkıcılığı ile birlikte birbirlerini giderek dozu artan biçimde yaralamaya başlarlar. Borden’ ın parmakları, Angier’ ın bacağı, bir sevilip bir sevilmeyen eş / sevgilileri ve birbirini toplum önünde aşağılamaları iki adamı sona götüren sürecin parçaları haline gelir.
İki iken bir / aynı adam olmanın yanı sıra bir adamın iki adam kadar güçlü olması, bu rekabetin önemli bir parçasıdır. İçinde gerçekleştirilmesi neredeyse imkânsız bir tümgüçlülük düşlemi barındırmaktadır.
Borden ve sır gibi sakladığı ikizi Fallon birbirlerinin yerine geçip, ötekine ait olan hayatı da yaşamaktadır. Ötekinin sahip olduğu şeyin sahibi imiş gibi davranmak ikizliğin getirdiği rekabetle baş etmenin bir şekli gibidir sanki. Kendine ait olanı ötekine de bırakmaları bu davranışın rekabet duygusunu ortadan kaldırmanın bir yolu olabileceği düşündürür. Ne var ki Alfred / Fallon (Borden) ikizlerinin bölünmüş / paylaşılmış yaşamı “Bugün içten söylüyorsun”, “Bugün içten değilsin” sözleri ile bu durumun kendisinde yol açtığı kırılmayı dile getiren Sarah’nın yaşamını sonlandırmasına neden olur. Öte yandan Angier da Borden’ la olan rekabetinde kazanan taraf olabilmek için kendisinden bir kopya daha yaratıp, bu durumun getirdiği riskleri göze alabilmiştir. Sevgilisi Olivia’yı Borden’ ın sırrını çalmak üzere yollayabilecek kadar gözü dönmüştür. Kaybettiği karısının bile önemli olmadığını, önemli olan tek şeyin sihrin sırrını öğrenmek olduğu söyler, Angier. İki sihirbaz da kazanan ve rekabette öne geçen olarak uğruna sevdiklerini gözden çıkartırlar. Her iki adamın da birbirini hak edecek kötücüllükte olduğunu filmin sonlarında Olivia dile getirir.
Filmin öyküsü izleyiciyi taraf tutmaktan alıkoymaktadır; bazen Borden’ a empati duyarız, bazen Angier adına üzülürüz. Hangi adamın haklı olduğunun anlamaya çalışırken, önemli bir figürü atlarız; Harry Cutter! Cutter şüphesiz, her iki sihirbazın da onayını almak için çabaladıkları ebeveyn figürüdür. Rekabet boyunca açıkça Angier’ ın yanında yer alan Cutter, ancak hasedin yıkıcılığını fark ettiği anlarda Borden’ a destek verir.
“Kutunun içinde ki ölmektedir, dışındaki mi?” Bundan emin değildir Angier. Görürüz ki iki sihirbaz da kaybeder yarışın sonunda; sevdiklerini ve hatta kendi yaşamlarını.
“Haset” bireyin kendisinde olmayan ve bir başka kişinin sahip olduğu bir özelliği arzulaması ve malum kişinin bu özellikten yoksun olmasını dilemesi (1) iken; “Kıskançlık” bireyin ilişki içerisinde olduğu bir kişiyi /durumu rakip olarak gördüğü başka bir kişiyle paylaşmak ya da kaybetmek zorunda kaldığı durumlarda açığa çıkan duyguya verilen isimdir (2). Aşağılanmışlık duygusuyla baş edebilmek için, tümgüçlü bir tavır takınmak zorunda hisseden birey, yaşadığı kaygı ve stresi azaltabilmek amacıyla kendine narsistik bir duvar örmektedir (3). Haset eden kişi kendini kötü, aşağılık, zavallı, pürüzlü, güçsüz ve hatta yok olarak nitelendirirken, haset ettiği kişiyi daha yüksekte, avantajlı ve neredeyse mükemmel olarak değerlendirir. Tam da bu nedene karşısındakine zarar vermek amacı taşıyan “Haset”, aslında en büyük zararı kişiye vermektedir (4, 5). Borden ve Angier’ ın kıskanma / imrenme zemininde başlayan rekabetleri, giderek daha kötücül bir form alarak hasede dönüşmüştür. Küpüne zarar veren keskin sirke diyebileceğimiz haset, sadece karşıdakini aşağılamakla kalmamış, haset duyan kişiyi de yaralayan, yok eden bir zehre dönüşmüştür. Şüphesiz ki her iki sihirbazın da narsistik kişilik özelliklerine sahip olmaları kıskanmanın daha yıkıcı bir duygu olan hasede dönüşmesinde etkili olmuştur.
Kendilik değeri bozuklukları narsistik kişilerin önde gelen özelliğidir. Kendilerini kusursuz, tüm güçlü, en güzel, en zeki, eşsiz kişi olarak gören narsistik bireyler paradoksal olarak diğer kişilerin hayranlığına şiddetle bağımlıdırlar. Kolay incinir yapıda olmaları, değer sorunlarını artırıcıdır. Bu kişiler her şeyin üstünde ve her şeye hakları olduğu duygusunu sıklıkla taşırlar. Bu da şükran duymayı, pişman olmayı, başkaları için üzülmeyi gereksiz hale getirir (6). İzleyicilerin alkışları ne kadar doyum verici ise, alkışların olmayışı ya da sihrin / sahnenin prestij kısmının hayal kırıklığı yaratması da o kadar yaralayıcıdır. Değer duygularını besleyen alkışların ve hayranlığın devamını sağlamak hem Borden hem Angier için hayati öneme sahiptir. Aksi durumda “haksızlığa uğramışlık” hissi ile kendilik değerlerini artırmak için her yol mubah görmektedirler. Empati yapamama, var olana şükran duyamama, haset ve intikam duygusu ile yapılan eylemler sona gidişi hızlandırır.
Y. Erten saldırganlığın birden fazla çeşidi olduğunu tanımlar: Yaşama tutunucu, yaşam alanı açıcı, keşfedici, nefsi müdafaa olarak ve sadistik saldırganlık. Sadistik saldırganlık, narsistik yaralanmaların yarattığı zayıflık, güçsüzlük, edilgenlik, küçük düşme, utanç ve haset duygularıyla harekete geçer (7). Hiddet duygusu ile sihirbazlar önce uzuvlara (parmaklar, bacaklar), eşlere zarar verirken, bir süre sonra rakibini toplum önünde küçük düşürmeye yönelirler. Hiddet bir süre sonra rakibini yok etmeye varan eylemlere evrilir.
Haset, mukayese ile beslenmektedir. Haset duyanlar kendilerini değerli olanla karşılaştırmakta, kendine ait olanın, kendileriyle alay eden ötekiler tarafından çalındığına inanmaktadırlar. Haset duyan kişi haset duyduğu kişinin kendisinden çok daha fazlasına sahip olduğuna inanır. Borden ve Angier arasında da “çalma” suçlamasının da sıkça yer bulmaktadır. Çalınan bazen şifreleri içeren bir defter, bazen bir sevgili, bazen de çok öneli bir sırdır. Aslında karşıdakini sahip olduğu tüm iyi nesnelerdir, çalınmış olmakla suçlanan. Üstbenliğin suçlamaları hasedin temelini oluştururken, utanç duygusunun çaresizliğine karşı bir savunma işlevi görmektedir. Utanç zayıf hissettiren bir duygudur. Dolayısıyla zayıflık ve kırılganlık gibi duygular hasedin içine gizlenebilmektedir (8).
Utanç benlik ideali tarafından belirlenen bir amaca ulaşılamadığında belirir bu nedenle bir eksikliğe işaret eder. Özetle suçluluk yanlış bir şey yapmakla, utanç ise istenen iyi bir şeyi yapamamakla ilişkilendirilebilir. O halde utancın suçluluğa göre daha derin bir hasar yol açacağı söylenebilir (8). Rakibi ile kendisini mukayese eden iki sihirbaz da daha zayıf, daha çaresiz hissetmektedir. Sahneye çıkıp da başarısız olmak ise utançların en büyüğüdür. Suçluluk, yapılan yanlışın düzeltilmesi veya telafi edilmesi imkanını barındırmaktadır. T. Demir de suçluluk duygusunun ise kişiyi eşduyuma hazırladığını ancak utanca bağlı olarak ortaya çıkan öfkeyi denetlemenin de daha zor olduğunu belirtir. (8, 9 ve 10). Utanca uğrayanın narsistik hiddeti saldırganlık biçiminde rakibe aktarılır; intikamın seviyesi daha yukarı taşınır. Empatiden uzak iki adam, saldırarak birbirini yok etmeye hazırlanır.
Durmaksızın daha iyiyi yapmaya, daha büyük bir sihirbaz olmaya çabalayan iki adamdan biri “Büyük Danton” olur, diğeri “Profesör”. Bu yolda yapılacak hatanın bedeli alkış ve hayranlığın sona ermesidir.
Öte yandan Cutter’ ın ideal ebeveyn olamayışı da sihirbazlar arasındaki rekabeti körüklemektedir. Cutter ilgi ve desteğini dağıtma konusunda açıkça Angier’ ın yanında yer almıştır. Eğitip desteklediği adamın değişimini fark ettiğinde Borden’ a yardım etmiştir ancak bu yardım da Angier’ ın ölümüne yol açmıştır. Y. Erten, Eski Ahit hikayelerinin bir kısmında babaların büyük erkek çocuğa karşı ikircikli bir tutum içinde olduğunu belirtir. Kutsal hikayelerde ilk doğan erkek çocuklar bir şekilde kurban edilmektedir. Babaların böylece büyük oğula hiçbir şey bırakmama hukukunu işlediği belirtilir. Cutter da büyük oğlunu (Angier’ ı) kurban etmiş gibidir. Rekabet ve kıskançlık genellikle birbirinden çok da farklı olmayan kişiler arasında ortaya çıkarken; benzer nitelikte olan ötekine imrenme vardır. Haset ise üçgen ilişki dinamiklerinde daha çok görülmektedir. Laverde-Rubio’ ya göre öznenin idealize ettiği bir tümgüçlü nesne vardır ve bu tümgüçlü nesne öznenin akranı ile ilişkisinde ötekine daha fazla verir, daha fazla doyurur, daha fazla aynalar yani ilişkide akranın lehine bir asimetri yaratır (11).
Nefret, tutku, haksızlığa uğrama, intikam arayışı ve kendisine verilmemiş olanı elde etme arzusu haset duygusunda birleşir. N Keskinöz, ebeveynin kardeşlere dair adil tutumunun hasedin ve yıkıcılığın körüklenmemesi için elzem olduğunu belirtir (12). İdealize edilen tümgüçlü nesne olan Cutter’ ın sihirbazlardan / çocuklarından birini daha fazla doyuran niteliği kardeş rekabetinde asimetriye yol açmış; hasedin temelleri bu asimetri zemininde pekişmiştir.
Levin’ e (2008) göre çocuk düşleminde babasından çok önce ağabeyini ya da erkek kardeşini öldürmektedir (13); Kaes (2008) de Oidipus’ un çekirdek çatışma olmadığını, temel çatışmanın kardeş çatışması (Le Complexe Fraternel) olduğunu vurgular (14). Yani aslında Oidipus karmaşası kadar hayatımıza yön veren ve çok da dile getirilmeyen bir kardeş çatışması vardır. Oidipus karmaşası “Baba” nın “cinselliğe” getirdiği yasak iken, kardeş karmaşası “öldürmeye” getirilen “Anne” yasasıdır. Bu çatışma, kardeş ile rekabette yok olma korkusuyla ötekini yok ederek yeniden annenin gözünde yer ve değer bulabileceği düşlemidir.
Dikey boyut / Oidipus Karmaşası “arzu” ile ilişkili iken; yatay boyut / Kardeş Karmaşası “yok olma korkusu” ile ilgilidir. Bu rekabet / çatışma, kardeşten ayrımlaşma ile çözülür. Angier ve Borden’ ın kardeş çatışmasını aşabildiğini söylemek mümkün görünmemektedir. Haset ile ötekini yok etmek hem narsistik yapılanmalarını hem de kardeş karmaşasının çözümlenmemiş oluşunu açıklamaktadır. Oysaki kardeş karmaşasının çözümü çatışma ardından; diğeri ne ise, o olmamanın denenmesidir Vivona. Bu deneyim kardeşi reddetmek anlamına gelmemekte, aksine rekabete yön verecek ve zamanla daha uyumlu bir kardeş ilişkisi oluşturmaktadır (15). Borden ve Angier’ ın içsel kaynakları bu rekabeti yapıcı bir alana taşıyacak kadar güçlü değildir. Hem asimetrik ebeveyn figürü hem kendi primer bakım verenleri ile olan gelişimsel süreçleri iki adamın da yatay düzelmedeki çatışmadan çıkamamalarını açıklayabilir.
S. Mercan, kardeşini seven çocuğun nefretini içinde tutamayacağını ve dışarıya, kardeş olmayana yönelteceğini belirtmektedir (16). Borden, ikizi yerine Angier’ ı rekabet nesnesi olarak seçmiştir; böylece ikizine yönelik olumsuz duygularını hafifletebilmektedir. Angier ise İngilizce’ de Anger (öfke) kelimesine benzeyen soy ismi ile derinlerde duyduğu öfkeyi yöneltebileceği bir rekabet nesnesi bulmuş gibidir önce Borden’ da sonra da her gösteri sonrasında ölüme yolladığı kopyalarında.
T Demirörs, çocukluk çağındaki hayali ikizlerin ortaya çıkış nedeninin genellikle iğdiş olma kaygısı olduğunu ve bedenin tüm organlarını yedeklemeye yönelik bir savunma olduğunu belirtmektedir (17). Kendisini sürekli yedekleyen Angier’ ın da derinlerde oldukça kaygı verici iğdiş edilme kaygıları olabileceğini düşünmek mümkündür.
Filmde Borden ve Angier’ ın rekabeti üzerinden Nikola Tesla ve Thomas Edison'ın rekabetine de değinilmektedir. Edison ticari ilişkiler konusunda becerikli bir iş adamı iken Tesla’ nın daha idealist ve bilimi tüm insanlığın hizmetine eşitçe sunma çabasında bir bilim adamı olduğuna değinilir. Oldukça entelektüel bir çevrede yer almasına karşın kendi becerisini pazarlayıp sunmada Tesla’ nın yeterince iyi olamadığı, olağanüstü deha ve başarılarına rağmen yalnız kalmayı tercih ettiği bilgilerine ulaşmaktayız. Sekiz dili akıcı olarak konuşabilen Tesla’ nın okuduğu tüm kitapları ezbere anlatabildiği, onlardan referans verebildiği bilinmektedir. Neredeyse yüksek işlevli bir yaygın gelişimsel bozukluğu (Otistik Spektrum Bozukluğu) düşündürecek bir yaşam öyküsü olan Tesla’ nın, Edison tarafından ciddi anlamda zorbalığa da uğradığı ve çalışmalarının bulunduğu atölyesinin yaktırıldığı da tarihin sayfalarında yer almaktadır. Olağanüstü hikayelerini yeterince iyi sunmayı becermeyen Tesla, iki sihirbazın rekabetinde Borden’ ı da andırmaktadır. “Yer değiştiren adam” ı ilk sahneleyen kişi olmasına rağmen Borden, sunum becerisindeki katılık ve eksiklik nedeniyle genellikle eleştirilen ve hedefe ulaşamayan taraf konumundadır.
Bakım verenlerin çocuğun utanç durumundan psikobiyolojik olarak toparlanmasından sorumlu olduğunu biliyoruz. Kohut’ un da belirttiği gibi, primer narsistik dengede görülen tolere edilebilir hayal kırıklıkları, kendini yatıştırma becerisinin gelişmesine yardımcı olmaktadır. Dolayısıyla utanç deneyimleri, çocuksu kendiliğin şekillenmesinde çok önemli bir kuvvettir. Annenin tutarlı dengeleyici rolü önemlidir. Borderline ya da narsisistik kişilik bozukluklarında ise narsistik öfke ve utanç duygularını tolere edebilme ve onarabilme kapasitesi yeterince gelişmez. Kontrol edilemeyen olumsuz uyaranlar varlığında duygulanım düzenleme mekanizması gelişiminde sorun yaşanmaktadır. İdealize edilebilen sevgi dolu tümgüçlü anne içselleştirilebilirse, gelişen ego ideali ile sosyal-çevresel duygulanımsal streslere cevap olarak otonom bir duygusal kontrol sağlanabilecektir (18). Bu durumda hem Borden hem de Angier’ ın yeterince dengeleyebilen ebeveynler eşliğinde büyümediğini düşünmek mümkündür. Borden kardeşlerin yetimhanede büyüdüğü bilgisi filmde verilmektedir. Angier’ ın geçmişine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır ancak rekabetle başa çıkamayan, öfkesini (Anger) denetleyemeyen bu adamın da utanç duygusunu yeterince tamponlayabilen bir ebeveyne sahip olmadığı aşikardır.
Genellikle acı veren olumsuz bir duygu olarak söz ettiysek de utancın olumlu, koruyucu ve içsel örgütlenmeyi düzenleyici yanları da vardır. Killborne olumsuz (zehirli) ve olumlu yanları olan iki utanç türünden söz eder (8). Her iki sihirbazın da zehirli utanca bağlı hasedin etkisi altında olduğu, bağ ve ilişki kurmayı bir türlü başaramadıklarını görürüz. Olumlu anlamda utanç duygusu, ahlaki değerlere ilişkin bir farkında oluşu, kişinin kendi değeri konusunda abartılı bir değerlendirmeden uzak durduğu bir mütevaziliği dile getirir. Kızı Jess ile yeni bir hayata başlayacak olan Alfred / Fallon Borden belki bu bağı kurmayı başarabilecektir; belki de yeni bir rekabet nesnesi bulduğunda tüm dünya yeniden ayaklarının altından kayabilecektir.
Kaynaklar:
1. Parrott W. G., Smith R. H. Distinguishing the experiences of envy and jealousy. July 1993. Distinguishing the experiences of envy and jealousy. Journal of personality and Social Psychology 64(6):906-20
2. Spielman, P. M. (1971). Envy and jealousy: an attempt at clarification. The psychoanalytic quarterly, 40(1), 59–82.
3. Ninivaggi, F. J. (2010). Envy theory. Perspectives on the Psychology of Envy. Lanham, MD:Roman & Littlefield.
4. Okholm, D. (2008). Envy: the silent killer. In the american benedictine review. 59(2).
5. Canbolat, F. (2014). Haset ve psikopatoloji ilişkisinin film örnekleriyle ele alınması. Ayna klinik psikoloji dergisi 1 (2), 55-63.
6. Odağ C. Değerlilik (2014). Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Eğitimi Hizmetleri, Org Ltf Şti.
7. Erten Y. (2014). Habil ve Kabil: Doğan İlk İnsanla Ölen İlk İnsanın; Öldüren İlk İnsanla Öldürülen İlk İnsanın İlişkisi Üzerine: “Kardeşi Anlatmak” içinde. Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı. Konferanslar 6.
8. Utanç ve Haset (2014). Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı. Şimdi ve Burada 4.
9. Tangney J.P. (1993). “Shame and Guilt”. Symptoms of Depression, der. C.G. Costello, Wiley, New York
10. Lindsay- Hartsz, J., de Rivera, J.ve Mascolo, M.F. (1995), (Differentiating Guilt and Shame and their Efftects on motivation). Self-concious Emotions Th Psychology of Shame, Guilt Embarassment and Pride, der J.P. Tangney ve K. W. Fischer Guilford New York s. 274-300
11. Laverde-Rubio E. Envy: one or many? Int J Psychoanal. 2004 Apr;85(Pt 2):401-18. doi: 10.1516/002075704773889814. PMID: 15142292.
12. Keskinöz N. (2014). Önsöz / Kardeşi Anlatmak: “Kardeşi Anlatmak” içinde. Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı. Konferanslar 6.
13. Levin C. (2008). The sibling complex: thoughts on French-English “translation”. Canadian Journal of Psychoanalysis. 16(2):262-274.
14. Kaës R (2008). Le complexe fraternel. Paris, France: Dunod.
15. Vivona J. M. Sibling differentiation, ıdentity development, and the lateral dimension of psychic life. Journal of the american psychoanalytic association. 2007;55(4):1191-1215.
16. Mercan S. (2014). Kardeşler, Travmanın Kuşaktan Kuşağa Aktarımı ve Ebevenynlerin Rolü: “Kardeşi Anlatmak” içinde. Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı. Konferanslar 6.
17. Demirörs T. (2014). Hayali Kardeşler: “Kardeşi Anlatmak” içinde. Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı. Konferanslar 6.
18. Schore, A. (2005). Affect regulation and the repair of the self. In: 13th Annual Santa Fe Symposia, New England Educational Institute, Santa Fe, NM, 28–30 October.