UTANCIN NÖROBİYOLOJİSİ
“Utanç duygusu her zaman olumsuz bir duygu değildir; yeterince iyi bir bakım veren ile tamir fırsatı bulunmuş ve bakım veren kişi (anne) iyi bir nesne olarak içselleştirilebilmişse, kendimizi düzenleyebilir hale gelmemize yardımcı olan bir kırılma noktasıdır”
Mahler’in tanımladığı ayrılma-bireyleşme dönemleri kimlik gelişimi ile ilgili yapıtaşlarını anlamamıza yardımcı olmaktadır. 8-12. Aylar arasında emekleme, tırmanma, sıralayarak yürüme çabalarının yoğunlaştığı erken uygulama alt döneminde bebeğin anneden uzaklaşması, çevreye yönelik bitmez tükenmez keşif çabaları yoluyla kendi bedeni ve sınırlarının daha çok farkına varmasını sağlamaktadır.
12. aydan önce anneden her daim pozitif etkileşimler alan bebek, bu aydan sonra dürtü kontrolüne yönelik çok sayıda engelleme ile karşılaşmaya başlamaktadır. Geç uygulama alt dönemi denilen 12. ay sonrası süreçte zihinsel ve nöromüsküler gelişim ile birlikte motor aktivitesi, çevreyi keşif deneyimleri artan çocuk, tehlike içerebilen ya da ebeveynce uygun görülmeyen davranışlarda bulunmaya başlar ve sınır koymayı öğretme ve çocuğu çevresel zararlardan koruma adına ebeveyn “Hayır!” kelimesini kullanmaya başlar. Çocuğun kültürel ve ahlaki olarak eğitimi anlamına da gelen bu süreçte utanç (ve iğrenme), haz ilkesine karşı bastırıcı, yasaklayıcı bir karşı güç olarak işlev görür. Sosyal etkileşimi artan bebeğin bir yandan anneye yakın olma ihtiyacı da sürmektedir.
Daha önceki aylarda primer rolü bakım verme olan ebeveynin görevi artık sosyalleştirme ajanına doğru evrilmiştir (A.Schore). Oral dönem boyunca istekleri birincil ilkeye (haz prensibine) göre doyurulmaya çalışılan çocuk, artık ebeveynin bu davranışları değiştirme isteği ile karşı karşıyadır. Gerçeklik İlkesi işlemeye başlayacaktır yani her arzu doyurulamayacaktır, engeller ve “Hayır!” lar belirmeye başlamıştır.
Annenin tüm bu tekrarlayıcı nitelikteki “Hayır!” larının niteliği önemlidir. Çünkü erken uygulama alt döneminde narsisizmi dorukta yaşayan çocuğun bu engellemeleri aşağılayıcı algılamaması ve yakıt ihmali yapmak üzere döndüğünde annenin hem ulaşılabilir, hem de çocuğu bağımsızlık yönünde teşvik edici olması gerekmektedir. Annenin aşırı engelleyici olması da, kapasitesinin üzerinde olanı yapmaya zorlaması da çocukta utanç duygusu oluşturur. Primer narsisizm olarak adlandırılan çocuğun muhteşem olduğu –Freud’un tanımlamasına göre “bir evrenin merkezinde ve kaynağında olduğu”- yanılgısı, bu engellemelere eşlik eden utanç duygusu ile sarsılıp yerini gerçeklik ilkesine bırakmaya başladığında, beraberinde orbitofrontal korteksin yapısal gelişimi de tetiklenir.
Keşif davranışının coşkusu içindeki çocuk sempatik otonomik sinir sistemi etkisi altındadır; utanç stresinin belirmesi ile birlikte parasempatik otonomik sinir sistemi aktivitesine doğru bir değişim gerçekleşir ve kan basıncı düşer, boyun ve yüz kasları gerilimi azalır, baş ve beden utanç ile öne eğik hale gelir, gözler başka tarafa çevrilir. Erken uygulama alt dönemine ait olan heyecan ve aşırı uyarılma hali azaltılıp, yüz kızarmasının da eşlik ettiği yavaşlama hali oluşur.
Kişiler arası iletişimin en güçlü türü olan karşılıklı bakış davranışı duygulanımsal uyumun da güçlü bir aracısıdır. Utanç deneyiminin karşılanmamış beklentiler ile ilgili olduğunu belirtir Wurmser. Engelleme sırasında çocuğun annenin yüzünde iğrenme / tiksinme ifadesi gördüğü tanımlanır Lewiss tarafından. Ebeveynin fark etmediği bu duygu, çocuk tarafından algılanmaktadır. İğrenme duygusunun red etmenin bir türü olduğu belirtilmektedir. Hoş olmayan, nahoş bir nesneden uzaklaşma isteği mide bulantısı gibi bir fizyolojik tepkiye ve kaçınma davranışına sebep olur. Daha önce aktive durumda olan ilgi-heyecan hali bastırılır ve kendini ifşa-keşif davranışı azaltılır. Bebekte uyarılmanın hızlı şekilde durdurulması ve koruyucu bir geri çekilme - bastırma hali gelişir.
Geç uygulama döneminin “yeterince iyi” annesi, bebeğinin stresli sosyalleşme etkileşimlerinin harekete geçmesini tolere edebilen kişidir. Utanç duygusunun tetiklenmesi ve annenin uygun tolere etme becerisi sonucunda çocuğun duygu ifadesini düzenlemesi de gelişmeye başlar. Kohut da utanca neden olan hayal kırıklığı ve başarısızlık duygularının çocuğun içsel uyum düzenleyici yapılarının oluşturulması için bir uyaran olarak hizmet ettiğini belirtmektedir. Utanç etkileşimleri sırasında zihinsel şemalarda anneye ait olarak mühürlenen temsiller, duygulanımsal imajlar annenin yokluğunda bile dürtüsel davranışı otomatik olarak düzenleyen dizgeler haline gelir.
Utanç duygusu bebek / çocuklarda artan kortikosteroid ve azalmış opioid peptid seviyeleri ile seyreder. Utanç hali ile tetiklenen nörolojik yapı vagal sinir yollarının aktivasyonudur ve bu aktivasyonun yansıması beynin ön lobunda yer alan orbito-frontal kortexte olmaktadır.
Utanç duygusu ile uyarılan orbitofrontal kortexteki noradrenerjik alanlardan uzanan vagal sinir lifleri ile otonomik işlevin koruyucu baskılanması sağlanmaktadır. Orbitofrontal korteksin bir etkisi de sindirim sisteminin hareket edebilme yeteneği üzerinedir. Beynimizde bulunan ve “area postrema” denilen bir alan mideye alınan toksinlere davranışsal bir tepki olarak kusma davranışının gelişmesinde bir tetikleme bölgesi olarak etkilidir. Geç uygulama alt döneminde utanca yol açan eyleme tepki olarak annenin yüzünde beliren iğrenme/ tiksinme görüntüsünün de area postrema alanına iletilebildiğini biliyoruz. İğrenmenin evrensel yüz ifadesi dilin ağız dışına çıkarıldığı öğürme tepkisidir. Tomkins iğrenmenin doğuştan gelen bir savunma tepkisi olduğunu belirtir. Tadılan yiyecek rahatsız edici ise tükürülür; yutulursa mide bulantısı üretir ve kusarak dışarı çıkartılır. Bu mekanizma, pek çok bulimia tanılı insanın bu şekilde hangi duyguları dışarı çıkarıyor olabileceğini düşündürmektedir!
Tomkins’e göre iğrenme, “kötü olan diğerine” bir tepkidir ve “böyle biri ile yakınlığın bitirilmesinin diğeri önemli düzeyde değişmedikçe sürekli olduğu farz edilir”. Orbitofrontal mekanizmalar bağlanma işlevlerinin günlük hayata yansımalarına bu yollar üzerinden etki etmektedir.
Utanç ile oluşan artmış kortikosteroid düzeylerinin kaçınma davranışına sebep olduğu ama aynı zamanda baskılanma ve ardından yeniden öğrenmeye de aracılık ettiği belirtilmektedir. Belirli bir düzeyde artmış kortikosteroid seviyesi öğrenme ve bellekte önemli rol oynarken, bu düzeyin daha fazla artmaya devam etmesi depresyon başta olmak üzere pek çok ruhsal bozukluğa sebep olmaktadır. Bu nedenle annenin engelleyici ve destekleyici tutumunu dengeli bir biçimde çocuğa yansıtması önemlidir.
Geç uygulama alt dönemi boyunca yaşanan bu ikircikli duygular sırasında yeni yürümeye başlayan çocuk anneden babaya yönelir. Böylece 18. ay civarında ikili nesne ilişkisinden üçlü ilişkiye geçiş başlar. Baba artık çocuk için uyarılmanın başlatılması ve azaltılmasının yeni ve önemli bir dengeleyici kaynağı haline gelir ve buna paralel olarak dorsolateral prefrontal korteks gelişmeye başlar. Duyguların bilinçli olarak ifade edildiği sözel dönem başlar. Blos, “baba tarafından korunmanın erken deneyiminin ve onun tarafından sevilmenin hayat boyu süren bir güvenlik hissi olarak içselleştirildiğini” belirtmektedir.
A. Schore, çocuğun ilk olarak gelişen sağ beyin yarı küresinin, anne ile olan duygulanımsal karşılıklı değişimleri mühürlediğini; böylece sözel olmayan (söz öncesi) çalışma modellerini inşa ettiğini; geç bebeklik döneminde ise baba ile olan duygulanımsal etkileşimler ile sol beyin yarı küresinin sözel içsel çalışma modellerini başlattığını öne sürmektedir. Daha erken olgunlaşan sağ hemisfer ile birlikte ilk gelişen duygular elasyon (heyecan ve artmış motor aktivite), iğrenme ve utançtır; sol hemisfer ile birlikte ise daha sonraki dönemde endişe duygusu gelişir.
Bakım veren kişi çocuğun utanç hali durumundan psikobiyolojik olarak toparlanmasından sorumludur. Malasteta-Magai utancın “bebeklerin uzun süre dayanabilmesi için çok zehirli bir duygu olduğunu” belirtir; bebeğin bakım verenin yardımını almadan kendisini düzenleyebilmesi mümkün değildir. Bebekler, kendilerini düzenlemeleri ve sakinleştirmeleri için bakım verene bağlıdırlar. Kişiler arası köprüyü yıkan utanç sonrasında bebek yeniden bakım verenden güvende hissetme girişiminde bulunduğunda, ebeveynin bu ihtiyacı karşılıyor olması, çocuğun nesne ilişkileri bağını yeniden kurmasını sağlar. Bebek / çocuk, sonraki uyarılma durumlarını düzenleyebilir hale gelir; olumsuz durumun üstesinden gelinebileceğini deneyimleyerek öğrenmiş olur.
Düzenli olarak stresten uzak tutulmanın çocukların ideal duygusal gelişimi için yararlı olmadığı belirtilmektedir. Kohut’ un da belirttiği gibi, primer narsisistik dengede görülen tolere edilebilir hayal kırıklıkları, kendini yatıştırma becerisinin gelişmesine yardımcı olur. Dolayısıyla utanç deneyimleri, çocuksu kendiliğin şekillenmesinde çok önemli bir kuvvettir. Annenin tutarlı dengeleyici rolü önemlidir. Borderline ya da narsisistik kişilik bozukluklarında narsisistik öfke ve utanç duygularını tolere edebilme ve onarabilme kapasitesi yeterince gelişmez. Kontrol edilemeyen olumsuz uyaranlar varlığında duygulanım düzenleme mekanizması gelişiminde sorun yaşanmaktadır. İdealize edilebilen sevgi dolu tümgüçlü anne içselleştirilebilirse, gelişen ego ideali ile sosyal-çevresel duygulanımsal streslere cevap olarak otonom bir duygusal kontrol sağlanabilecektir.
Utanç duygusu her zaman olumsuz bir duygu değildir; yeterince iyi bir bakım veren ile tamir fırsatı bulunmuş ve bakım veren kişi (anne) iyi bir nesne olarak içselleştirilebilmişse, kendimizi düzenleyebilir hale gelmemize yardımcı olan bir kırılma noktasıdır
(Bu yazıda Allan N. Schore’ un “Duygulanımın Düzenlenmesi ve Kendiliğin Kökeni” kitabından ve Mahler’in “Ayrılma Bireyleşme Kuramı” ndan faydalanılmıştır).
Özlem Önen