SİLVER LİNİNGS PLAYBOOK
“Her gece & her sabah
Doğar bazıları acıya
Her sabah & her gece
Doğar bazıları tatlı hazza
Doğar bazıları tatlı hazza
Doğar bazıları sonsuz geceye”
(William Blake)
İngiliz romantik edebiyatının önemli isimlerinden olan William Blake’ in yaşam öyküsüne dair ayrıntılar aynı zamanda bipolar bozukluk ile de yaşamaya çalıştığına dair güçlü veriler taşımaktadır. Bipolar bozukluk, manik ve depresif duygusal dalgalanmaların yaşandığı, oldukça zorlu bir ruhsal bozukluktur. Acı ve haz arasındaki geçişler oldukça sancılı ve hem birey hem de aile üyeleri için atlatılması güç süreçler ve sonuçlar içerebilmektedir. Borderline kişilik bozukluğu da çoğu zaman bipolar bozukluk ile karıştırılabilmektedir ve hem duygusal dalgalanma seyri, hem de eyleme vurma şeklindeki riskli davranış paterni ile bireyin uçlarda yaşamasına sebep olmaktadır.
2013 yılında Jennifer Lawrence’a Oscar kazandırmış olan yapım “Silver Lining Playbook” da Matthew Quick'in aynı isimli kitabından senaryolaştırılırken, David O. Russell'ın yönetmenliğinde duygu durum bozukluğu ve/ veya kişilik örgütlenmesi sorunları yaşayan iki karakterin romantik düzlemde birbirleri ile buluşmalarını konu almaktadır.
Aylardır tedavi görmekte olduğu klinikten annesinin sorumluluğu üstlenmesi ile taburcu olan Pat (Bradley Cooper), eşi Nikkie’ yi geri kazanmak istemektedir. Aldatılmasının nedeninin kendi duygusal salınımları olduğunu düşünmekte ve karısını geri kazanmak için koşarak forma girmeye ve iyi bir insan olmaya çabalamaktadır. Ne var ki, sıkça yaşadığı dürtüsel çıkışları bu konuda onu epeyce zorlamaktadır. Yaşadığı sosyal çevrede de psikiyatrik özgeçmişi nedeniyle belirgin bir dışlanma yaşarken bir arkadaşının davet ettiği aile yemeğinde Tiffany (Jennifer Lawrence) ile tanışırlar. İlaç yan etkileri yüzünden yaşanılan sıkıntılar ve kullanıp kullanmama paradoksuna dair tartışma ile başlayan akşam yemeği tamamlanamaz ve davetli oldukları evden ayrılırlar. Tiffany’ yi evine bırakan Pat, onun cinsel ilişki davetini geri çevirir ve evli olduğunu belirtir. Eşi bir süre önce ölmüş olan Tiffany ise bu ölümün ardından yaşadığı kontrolsüz cinsel ilişkiler nedeniyle işinden kovulmuştur.
Pat’ in annesinin gizli desteği ile onun koşu rotasını takibe alan Tiffany, dans yarışmasında partneri olması karşılığında yaklaşma yasağı olan eşine yazacağı mektupları ulaştırma sözü verir. Böylece koşullu başlayan partnerlik giderek disiplini olan ve içinde umut ışığı barındıran bir senaryo haline gelir. Tiffany’ nin Nikkie adına yazdığı mektuplar ile senaryo işlemekte iken bu süreç Pat ‘e de iyi gelmektedir. Ayna karşısında geçirilen şekil alma ve birbirine uyum sağlama süreçleri sadece bedensel uyumu değil aynı zamanda ruhsal bir ikililik / iyilik halini de sağlamaktadır.
Tiffany’ ye daha yakın hissetmeye başladığı anlarda eşi ile düğün videosunu bulma çabasına giren ve öfke atağı ile babasına zarar veren Pat, kendi içinde bağımlı olduğu nesne ile de vedalaşmaya hazır olmadığını hissetmektedir. Dış dünya ile iç dünya arasındaki farklılaşma arttıkça, görsel öğelere dayanan fanteziler ortaya çıkmakta, eski eşine dair hatıralar daha da artmaktadır. Oysaki düğün şarkıları olan ve Stevie Wonder’ ın seslendirdiği “My Cherie Amour” da bir erkeğin bir kadına olan karşılıksız bir aşkını anlatmaktadır.
Dans salonu sanki Pat için bir geçiş nesnesi gibi işlev görmeye başlamış ve Tiffany’ nin bakımı, dilsel iletişimi ve dokunsal algısal uyaranları ile Pat’ in zihninde bir sağlıklı bir nesne tasarımının simgeleşmesine olanak sağlamıştır. Lacan’ a göre ayna evresinden önce çocuk kendi bedenini parçalanmış hissetmekte; Dolto’ ya göre ise annenin bakımı ve dilsel iletişimi ile oluşan dokunsal algısal duyumlar sayesinde çocuk ayna evresinden önce de kendisini bir bütün olarak algılamaktadır. Annenin aynalayıcı işlevi ve çocuğun ihtiyaçları karşısındaki olağan yetersizlikleri sayesinde çocuk zamanla zihninde annenin tasarımını oluşturmakta ve onun yokluğuna dayanabilir hale gelmektedir. Öncesinde Pat’in Nikkie’ yi anne figürü yerine koymakta olduğunu ve kötü deneyimler ile iyi deneyimlerin ayrımını adeta yapamamakta olduğunu varsayabiliriz. Dolayısıyla Nikkie’ den ayrımlaşamaması, kendi annesinden de ne kadar ayrı bir birey olabildiğini sorgulamamıza neden olur. Nitekim Hemingway romanlarının da kötü sonla bitmesine katlanamayan Pat’ in daima olumlu sonlanışlara ihtiyaç vardır. Oysaki iyi yanlar da kötü yanlar da tüm kişi, nesne ve yaşantıların tamamına aittir. Dans yarışması birincilik içermeden sadece beş puanla sonlandığında yaşadıkları büyük sevinç, iddiayı kazanmış olmanın yanı sıra “yeterince iyi sonlanışlar” a güzel bir hazırlık gibidir. Yeterince iyi bir anne, yeterince iyi bir partner, yeterince iyi bir başarı ve bunun getirdiği engellenmeye katlanabilme becerisi ve olgunlaşmaya doğru bir yol alış.
S. Aktar’a göre kişilik örgütlenmesinde sorunlar yaşayan kişilerin uygun kişiler arası mesafeyi sürdürebilme becerileri yoktur ve bireyin zihninde nesne sürekliliği sağlanamadığı için kendiliğin ayarlanmasında dış nesnelere sürekli bir bağımlılık söz konusudur. Akthar’ a göre uygun mesafe, özerkliğini kazanabilme ve primer nesnelerden vazgeçebilme becerisidir. Anneden ve anne yerine geçen figür Nikkie’ den ayrımlaşabilen Pat, dans sürecinin getirdiği disiplin ve aynalama sayesinde artık bu primer nesnelerden ayrılmaya ve uygun mesafede konumlanmaya hazırdır.
Dans partneri ile göz temasını hiç kaybetmeyen Pat ve Tiffany aynanın ve birbirlerinin gözlerinin yansımasında olgunlaşma, bütünleşme ve ruh sağlığına erişme arayışına girmişlerdir. E. Abrevaya’ ya göre ötekini tanımak ancak kendini tanımakla olanaklıdır. İyileşmek için uygun ortamı sağlayan Tiffany’ nin ruhsal olarak Pat’ in birkaç adım daha ilerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Eskiden sürtüğün teki olduğunu, değiştiğini ama o serseri ve edepsiz yanını da diğer iyi yanları gibi her zaman seveceğini söyleyen Tiffany, kendini affetme ve hataları ile yüzleşme adına belli ki önceden adımlar atmıştır. Zira M.H. Stone’a göre de aynı nesneye / kişiye yönelik sevgi ve nefret duygularına eş zamanlı olarak katlanabilme yetisi ne kadar fazlaysa, borderline bireyin prognozu da o kadar iyidir. Kendisine katlanabilme ve kendi eksik işlemez yanları ile barışabilme becerine kavuşan Tiffany, Pat için bağımlı olunmayan ve anne yerine geçmeyen sağlıklı bir figür olabilecek nitelikte gibidir.
Yine Stone’a göre sevimlilik, içtenlik, azim, yetenek, çekicilik ve benzeri özellikler örseleyici etmenlere üstün gelebilir ve bu kişilerin bir terapistle işbirliği kurma, bir arkadaş ve sevgili ilişkilerini sürdürme olasılıkları artabilir. Dolayısıyla klinik olarak da olumlu sonlanışlar izlenebilir. Bu çekici yanları Tiffany’ nin kendisine ve Pat’ e yardım edebilmesinde önemli yardımcı öğelerdir.
Parson’a göre “Teknik, açık ve disiplinli bir kılavuzdur; güven verici ya da sınırlayıcı olabilir ama en azından emniyetlidir. Yaratıcılık ise disiplinsiz ve öznellik doludur ama spontandır ve yaşamı geliştiricidir”. İşte bu spontanlık içeren disiplin içinde iki borderline bireyin birbirine iyi gelme öyküsünü izlemeye başlarız. Grinberg yaratma ya da yüceltmenin işlevinin, kayıp nesneyi onarma ya da tekrar oluşturma çabası olduğunu ve yıkıntıya dönüştüğü hissedilen sevgi nesnesinin yeniden yaratılması olduğunu söyler. Böylece yıkıntı halinde olan iç dünya ve benlik de yeniden yaratılacaktır. Yaratıcı etkinliğin getirdiği kendini anlama süreci ardından yas süreci gelir ve birey, zihne acı veren durumları ifade edebilme becerisi kazanır. Kişinin kendini kabullenme süreci ardından dönüşüm gerçekleşebilir.
Müzik, sanat ya da yazınsal yeteneğe sahip olan zeki, çekici ve öz disiplin özelliklerine sahip borderline bireylerin uzun dönem sonuçlarının, bu özelliklere sahip olmayanlara göre daha olumlu olduğu saptanmaktadır. Sublimasyon (yüceltme) yetisi, ağır kişilik bozukluklarının prognozunu iyileştirmektedir. Kernberg de borderline hastaların kendi doyumları dışındaki değerlerin ne kadar çok farkında olursa, soyutlanmış ve kişilerden arındırılmış bir üstbenlik yapılarının o denli olası olacağını ve prognozun iyiye gideceğini belirtmektedir. Birbirinden doyum alan iki insan Pat ve Tiffany; kendi mutluluğundansa karşısındakinin ihtiyacına odaklanabilmiş; primer nesneleri ile vedalaşabilmiş ve kendi aynası gibi görebildiği ötekinde kendini bulabilmiştir.
Kendisi de yaşamı sürekli sınırlarda yaşamış ve çok kayıplar vermiş, kendi yas nesneleri ile vedalaşmaya çalışmış bir şairin dizeleri ile son verelim ve Pat ve Tiffany’ nin birbirine yüceltme ve aynalama yolu ile iyi geliş süreçlerini takdir edelim:
“Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…”
(Ümit Yaşar Oğuzcan).
Özlem Önen